ALİ ERCAN

Abone Ol

  

(Ali Ercan)

(1931 – Yaşıyor)

Ali Ercan Niğde Merkez ilçeye bağlı Ferheng (İçmeli) köyünde 1931 senesinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Ahmet, annesinin ismi Fatma’dır. Ahmet ve Fatma çiftinin iki çocuğu vardır. Dudu isminde kız kardeşi vardır. Dört yaşında vefat eden Mustafa isminde bir de erkek kardeşi bulunmaktadır.

            Ali Ercan 5 yaşındayken, annesi Fatma Hanım verem hastalığına yakalanmasından dolayı vefat etmiştir. Ali Ercan ve kız kardeşi Dudu çok küçük yaşlarda öksüz kalmışlardır. Ali Ercan’ın köyde ve çevre yerleşim yerlerinde güzelliği ile nam salan annesi 23 yaşında hayatını kaybetmiştir. Babası Ahmet Bey’in annesine beslediği derin sevdadan dolayı çok üzülmüştür. Akabinde 6 ay sonra acıyı kaldıramayarak hayatına son vermiştir. Ali Ercan 5 yaşında öksüz kalırken 6 yaşında ise yetim kalmıştır. Ali Ercan’a ve kız kardeşi Dudu’ya Babaannesi Zeynep Hanım ile Dedesi Hasan Turhan bakmaya başlamıştır. Dedesinin ekonomik durumunun kötü olmasından dolayı küçük yaşlarda ev ekonomisine katkı sağlamak için köy ve tarla işlerinde çalışmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşı yılları olduğu için dünyada ve ülkemizde ekonomik buhran olduğundan dolayı kıtlıkta yaşanmaktadır. Ali Ercan 5 yaşından 10 yaşına kadar köyde yazları mevsimlik tarla işçisi, kışları ise sığır ve koyun çobanlığı yapmıştır. Kırda bayırda gezerken doğa ile hemhal olmuştur. Doğada gezerken rüzgâr sesini, kelebeğin kanat çırpışını, kuş seslerini, arı vızıltısını fark etmiştir. Belki de müzik sevgisi böyle başlamıştır. O döneme kadar hayatında sazı görmeyen Ali Ercan küçük bir tahta ve ip ile saz yapmıştır. Kafasından tasarladığı mani ve şiirleri söylemeye ve çalmaya başlamıştır. Köy odalarına ve köy düğünlerine gelen çalgıcıların sazlarını pür dikkat izlemiştir. Çocukken söylediği türkülerdeki yanık sesi ilk önce dedesinin sonra da köy halkının dikkatini çekmiştir. Öksüz ve yetim oluşu bunun yanı sıra sesinin de yanık oluşu köy odalarına kabul edilmesine sebep olmuştur. Beğenilen yanık sesi ile köy odalarında türkü söylemeye başlamıştır. Daha sonra çevre köylerde dedesi ile birlikte Ali Ercan’ı köy odalarına davet etmeye başlamışlardır. 1940’lı yıllarda Aksakallıların etrafında toplanan insanlar sohbetler yaparmış, bu sohbetlerde sözlü kültüre yönelik paha biçilmez hikâyeleri dinlemiştir. Ali Ercan bu dinlediği hikâyeleri zihnine almıştır. Türkü söylemesi ve öksüz-yetim olması Ali Ercan’ın türkü söyledikten sonra bahşiş almasına imkân tanımıştır. Feheng köy odasında çalan taş plaktaki bir ses dikkatini çekmiştir. Dedesine bu sesin kime ait olduğunu sormuştur. Dedesi de Ürgüplü Refik Başaran olduğunu söylemiştir. Ali Ercan Refik Başaran’ın ağzından etkilenerek onun gibi türkü söylemeye çalışmıştır. Bu dönemde dayısı Bayram Turhan bir kavga neticesinde 40 gün hapis cezası almıştır. Dayısı cezaevindeyken hapis arkadaşlarına Ali Ercan’ı anlatmıştır. Sazı olan ve saz çalan bir arkadaşı dayısına Ali Ercan’a vermek üzere sazını hediye etmiştir. Bu dönemde Ali Ercan 12-13 yaşlarındadır. Dayısı cezaevinde öğrendiği birkaç uzun havayı Ali Ercan’a öğretmiştir. Bu sayede Ali Ercan Refik Başaran tarzında uzun hava çalmayı ve söylemeyi öğrenmiştir. Ali Ercan sazıyla ilk söylediği eseri ise babasının annesine yazmış olduğu şiiridir.

“Gökte isen merdivenler kurayım

Yerde isen bir selamın alayım

Bu gece sevdiğim ben de olayım

Sensiz bu dünyanın bana tadı yok

Ölümün içimde zehirli bir ok.”

Babasından miras olan bu şiiri annesini ve küçük yaşta kaybettiği erkek kardeşi Mustafa’ya da ithafen söylemiştir. Anneannesi imam olmasını isteği için camiye götürmüştür. İmam ise bu isteği kabul etmemiştir. İlkokula vaktinde gidememiştir. Sesi güzel diye öğretmenler Ali Ercan’ı sınıfa almışlardır. Sınıfa birkaç yıl böyle gidip geldikçe okuma yazmayı sökmüştür. Ali Ercan 17 yaşındayken dedesini ve anneannesini kaybetmiştir. Bu yaşlardayken bir yandan da Niğde ve çevresinde tanınmaya başlamış ve düğünlere davet edilmiştir. Ercan ünlü bir sanatçı olma ve sanatını geliştirme arzusuyla İstanbul’a gitmiştir. Meşhur saz sanatçısı Bayram Aracı’yı İstanbul’da arayarak bir gazinoda bulup tanışmıştır. 6 ay Aracı’nın sazını taşımıştır. Bu süreçte İstanbul Radyosu İmtihanı olacağını öğrenir ve imtihana girerek kazanmıştır. İki yıl İstanbul Radyosunda ve gazinolarda çalışmıştır. İstanbul Radyosunda imtihana girerken karakaşlı, elmas gözlü Emel isminde bir bayanı görmüştür. En ünlü eserlerinden bir tanesi olan “Karakaş gözlerine Elmas” isimli eserini yazmıştır. Askerlik hizmetini yapmak için Niğde’ye döner. Niğde Merkez’deki amcasına gelmiştir. 3. Tertip olduğundan askerlik hizmetine gitmesi uzar. Bu arada amcası komşusunun kızı Nazire Hanımla nişanlanmasını sağlamış ve akabinde askere gitmeden evlenmiştir.

(Ali Ercan’ın askerlik fotoğrafı)

1952 yılında Afyon’a askere gitmiştir. Askere gitmeden ilk oğlu Ahmet dünyaya gelmiştir. Askerdeyken de ikinci oğlu Erol dünyaya gelmiştir. Askerden döndükten sonra Niğde ve çevre illerde düğünlerin aranan çalgıcısı olmuştur. Askerden döndükten sonra Niğde İstasyonunda bulunan turistik gazinoyu işletmeye başlamıştır. 1963 yılına kadar Niğde’de bir yanda gazino işletmeciliği yaparken bir yanda da saz çalmaya devam etmiştir. O dönemde Niğde’de Ercan Plakçılık isminde bir de plak dükkânı açmıştır. 1963 yılında oğlu Erol ile Unkapanı’na giderek plakçılar çarşısında Ercan Plakçılık ismiyle bir dükkân açmışlardır. Söz yazma ve beste yapmaya ağırlık vermiştir. Emel ile başlayan “Karakaş gözlerine Elmas” türküsüne plak yapmıştır. Türkü çok sevilir. Zeki Müren dâhil dönemin ünlü olan birçok sanatçısı bu eseri okumuştur. Kırkın üzerinde filmde de bu müzik kullanılmıştır. Bir anda Ercan Plak bilinen bir şirket olmuştur. Kurduğu şirkette başta Neşet Ertaş olmak üzere Müşerref Akay gibi ünlü sanatçılara plaklar yapmıştır. Kendisine yaptığı ilk plak “Adana’ya Bir Kız Geçti Gördün mü?” isimli plaktır. O dönemde 50.000 adet plak satana Altın Plak ödülü verilmiştir. Bu plak 60.000 adet satılmıştır ve ilk altın plak ödülünü de almıştır. 1970’li yıllarda plaklara yoğunluk verir. “Adaletin Bu mu Dünya?” isimli plağı 100.000 adet satar. “Zeynebim” adlı plağı da 100.000 adet satılmış ve 10 adet Altın Plak ödülü hak etmiştir. 1972 yılında ise eserlerinde çeşitli konuları işler. “Halamın Kızı” ve “Kız Sen İstanbul’un Neresindensin?” isimli eserleri bu dönemde çıkmıştır. Kıbrıs’a yönelik Kanlı Noel olarak bilinen acı olaylara ilişkin Makaryos adlı eseri yazmıştır. Kıbrıs Radyosunda bu türkü sürekli yayınlanmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı dönemlerinde “Türk’ün Kalbi Kıbrıs İçin Coşmuştur” ve “Kıbrıs Şehitleri” isimli plak türkülerini çıkarmıştır.

(Ali Ercan)

1978 yılında gece hayatı ve alkol kullanmayı aniden bırakıp tövbe eder ve hacca gitmiştir. Alkol kullanmayı bıraktığı esnada tövbe isimli eserini yazmıştır. Bu dönemden sonra sürekli ilahi ve ezgi yazmaya başlamıştır. 1990’lı yıllarında ise 20’nin üzerinde film yaparak “Filmleriyle Ali Ercan” dönemi başlamıştır. En ünlü filmlerine örnek verirsek; “Hacı” ve “Çeşme” filmi bunlardan bir kaçıdır. Filmlerinde yönetmen Nazif Tunç’tur. En ünlü ilahi eserlerinden bir tanesi “Medine’ye Varamadım”dır. 1979-2005 yılları arasında “Türküleriyle Ali Ercan” dönemi kapanır “İlahiler ile Ali Ercan” dönemi başlamıştır. 2005 yılında “Doyamadım Muhammed’e” isimli eserinde kasetlerde okuduğu şiirleri, ilahileri, kasideleri ve nasihatlerinden oluşan eserlerini toplamıştır.

(Sedat Çağlar ve Ali Ercan)

(Ali Ercan)

2015 yılında eşi Nazire Ercan vefat eder ve yalnız yaşamaya başlamıştır. 2018 yılında TRT’de “Ömür Dediğin” adlı programa konuk olmuştur. 2021 yılında 70. Sanat Yılı Programı Niğde’de düzenlenmiştir. Çeşitli TV kanallarında Ali Ercan konulu programlar yapılmıştır. Youtube kanallarında da Ali Ercan konulu programlar vardır. 70. sanat yılı kapsamında Ali Ercan’ın Niğde’de ikamet ettiği sokağa ismi verilmiştir. Aynı program kapsamında balmumu heykeli yapılmıştır. Balmumu heykeli Niğde Kent Müzesinde sergilenmektedir. 300’ü aşkın söz ve besteye sahip Ali Ercan bugün 93 yaşında olup kışları İstanbul’daki evinde yazları ise Niğde’deki evinde geçirmektedir. Mustafa Eryaman tarafından yazılmış “Ali Ercan Dostlarıma Çağrım” isimli eser yazılmıştır. Kendisi kaleme aldığı altı adet kitabı vardır. Kitapları sırasıyla “Karakaş Gözlerin Elmas”, “Niğde Türküleri” (1965), “Saz Öğretmeni” 1977, “Bağlama Öğrenme Metodu ve Sazımla Anadolu” (1981), “Tevbe ve Hac Dönüşü” (1982), “Dönüş” (1986), ve “Doyamadım Muhammed’e” (2005) dir.

Ali Ercan ile son görüştüğümüzde nasılsınız diye sorduğumda bana şöyle cevap verdi: “ Bana yaşımı soruyorlar, sağlıklıyım diyorum. Bana malımı mülkümü soruyorlar, borcum yok diyorum.” Bu manidar söz ile yazımıza son veriyoruz.

{ "vars" : { "gtag_id": "G-815M9GDBNG", "config" : { "G-815M9GDBNG": { "groups": "default" } } } }