Üç aylar olarak isimlendirdiğimiz zaman dilimi içerisindeki üçüncü değerli gece olan “Berâet Gecesine” kavuşmak üzereyiz. Bu gecenin fazileti hususunda gelen sahih veya zayıf rivayetlere küçük bir araştırma ile herkes ulaşabilir. Bu konudaki bilgi hakkında sizi ilgili kitaplara ve güvenilir dini sitelere havale ediyorum. Yazımda ele alacağım asıl mesele ve cevabını bulmaya çalışacağım sorular şunlar olacak; “Bir müslüman olarak gerçek anlamda kurtuluşumu nasıl gerçekleştirebilirim? Dünya-ahiret kurtuluşu için neler yapabilirim? Bir geceyi değil tüm ömrümü berat eksenli nasıl doldurabilirim?”
Bu soruların cevabını bulabileceğimiz ayet grubu Mekke’de indirilen el-Mü’minûn/23 Suresi’nin ilk on bir ayetidir. Surede ilk ayet kesin bir kurtuluştan bahsederek başlamış, konunun bitiminde de kurtuluşa erenlerin Firdevs cennetine vâris olup orada ebediyen kalacakları beyan olunmuştur. Ayet bütünlüğü tam bir sebep-sonuç bağlamını sunmaktadır: “Kendini kurtar ve cennetin en yüksek makamı olan Firdevse gir.” (“Cennette yüz derece vardır. Her derecenin arası gökle yer arası gibidir. Firdevs en yüksek derecedir. Firdevs cennetinde dört ırmak akar. O ırmakların üzerinde arş vardır. Allah’tan cenneti istediğiniz vakit, Firdevs’i isteyin! Firdevs sadık mü’minlerin meskenidir. Firdevs’in sahiplerinin meskeni, Rahman’ın arşının altındadır.” Buhari, Sahih, Tevhid, 22)
Surenin ilk on bir ayetinde öne çıkan ve kurtuluş vesilemiz olacak manevi reçete şöyledir: İman, titizlikle ve derin bir saygıyla eda edilen namaz, zekat vermek veya zekat vermeye çalışmak, faydasız şeylerden uzak durmak, iffeti muhafaza etmek, emanetlere ve sözlere sadakat göstermek. Demek ki kurtuluşun kökü iman, dalları kulluk, meyvesi de güzel ahlakmış. Nitekim en-Nisa/4 Suresi 4. ayette “Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” buyurulmuştur. İstiklal şairimiz merhum M. Akif Ersoy ne güzel söylemiştir: “İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür/İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.” Önceki yazılarımda paylaştığım Hz. Muaz ile ilgili hadiste Hz. Peygamber Allah’ın kulları üzerindeki hakkının imana herhangi bir şey karıştırmaksızın sadece Allah’a kulluk olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Kur’ân’ın birçok ayetinde benzer cümleler olmakla birlikte el-Buruc/85 Suresinin 11. ayetinde “İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.” cümlesi yer almaktadır. İman ve ibadet olmadan kurtuluş beklemek beyhudedir.
el-Mü’minun/23 suresinde yer alan ayet grubundaki namaz ve zekat vurgusu çok önemlidir. Zira dinin ve Müslümanlığın en önemli iki unsurudur namaz ve zekat. Biri bedeni ibadetleri diğeri de mali ibadetleri temsil eder. Bu bağlamda kurtuluş isteyen bir insanın namaz ve zekat hassasiyeti mutlaka olmalıdır. Ayrıca faydasız işlerle değerli zamanını heder eden ve hesabını vereceği ömrünü boşa geçirenlerin de kurtuluş beklemesi beyhudedir. Ayet grubunun son bölümünde doğruluk ve iffet vurgusu yapılarak sağlam bir imana sahip olmanın, özellikle namaz ve zekat gibi ibadetlerini şuurlu olarak ifa etmenin güzel ahlak sonucuna ve cennete götüreceği izah edilmiştir. Özet olarak imansız kurtuluş yok, ibadetsiz kurtuluş yok, namazsız kurtuluş yok, paylaşma olmaksızın kurtuluş yok, boş işleri bırakmadan kurtuluş yok, ahlaklı ve doğru olmadan kurtuluş yok. Hem birey hem toplum hem de insanlık olarak kurtuluşumuz tam olarak buradadır. Yazımı üstadım M. Akif’le bitiriyorum: “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır/Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân'ın/Ne irfanın kalır tesiri katiyen, ne vicdanın.”
Dr. Yavuz Tugberk