“İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer

     Aşksız kalan bir gönül misali taşa benzer”

 

        Her şey büyük bir aşkla başladı. Aşk olmayaydı, ne güneş sıcak sıcak yüzümüze gülümserdi, ne de ay karanlık geceyi aydınlatan yüzünü gösterirdi. Aşk olmayaydı, ne denizler ayağımıza serilir, ne de bulutlar sevinç gözyaşı dökerdi. Sevda olmayaydı, ne gül mahcubiyetinden kızarır, ne de bülbül ah u figan ederdi. Aşk olmayaydı, ne kalem, ne yazı, ne de bitmeyen nağmeler olurdu. Aşk olmayaydı ey can, ne sen, ne ben, ne de alemi tutuşturan büyük sevdamız olurdu. Eğer aşk olmayaydı ne büyük patlama, ne de bu büyük macera olurdu. Gerçi ‘Big Bang’ yüreğimdeki patlamaların yanında saman alevi gibi kalır ya neyse. Bu fasıl şimdilik başka bahara kalsın.

        “Bilim adamları, evrenin başlangıcıyla ilgili ispatlamış tek ve alternatifsiz teorinin Big Bang(Büyük Patlama) teorisi olduğunu ifade eder. Buna göre Büyük Patlama, saniyenin trilyon kere, trilyon kere trilyonda biri anında, yani 10 üzeri eksi 43 saniyede, sıfır zaman ve sıfır mekanda son derece büyük ısı, yoğunluk ve enerji ortaya çıkarak maddeler ortaya çıkmıştır.” Fakat bilim adamlarının anlayamadığı, çözemediği bir şey var. Bütün patlamalar maddeyi dağıttığı, düzensizleştirdiği halde, büyük patlamayla birlikte akıl almaz bir düzen ortaya çıkmıştır. İşte bilimin sükut ettiği nokta. Aslında sükut teslimiyeti gerektirir, fakat inat inkârın kardeşidir. İnat, af edersiniz, eşek tabiatıdır.

         “Hiçbir şey yok idi, Allahü Teala var idi.'' sözü hadisi şerif mealidir. Allahü Teala ilk önce kendi hub(sevgi) sıfatından Muhammed aleyhisselamın nurunu, başka bir deyişle habibini, sevgilisini yarattı.  Hak yarattı alemi/ Aşkına Muhammed’in/ Ay ve günü yarattı/ Şevkine Muhammedin. Big Bang, bir aşk patlaması. Uçsuz bucaksız evren, büyük bir aşkın eseri. “Saniyede ışık hızı 300 bin kilometre hızla giden bir uzay aracı kainatın çevresini 120 milyar yılda tamamlayabilir. Kâinatta en az 10 milyar kere trilyon yıldız var ve hiç biri birbirine benzemez.” Fakat hepsi muazzam bir düzen içinde hareket eder. Bu muazzam düzeni sağlayan güç, yaratanın aşk ile aleme hayat veren kün(ol) emrinden başka bir şey  değildir. İşte bu aşk, atomdan ta asumana kadar bütün varlıkları hayran bırakmıştır. Her biri deli divane olmuştur. Bu sevgiden bir katre de insan gönlüne yerleştirildiği içindir ki ademoğlu aile oldu, millet oldu, ümmet oldu, insanlık oldu. Yeryüzünde akılların ermediği bir düzen kuruldu.

        Nefret insanlığı dağıtırken, sevgi topladı. Sevgisizlik öldürürken, sevgi yaşattı. Lakin matematik, fizik, kimya bu esrarı hiçbir zaman çözemedi. Batılı bilim adamları evrenin sıfır zamanda ve sıfır mekânda büyük bir patlamayla ortaya çıktığını buldular, fakat bu büyük patlamayla ortaya çıkan muazzam düzenin sırrını hiçbir vakit çözemediler. Büyük Patlama’yla böyle muazzam bir düzen ortaya çıkmışsa, patlamanın her anında zamanın ve mekânın dışında her şeye hâkim sonsuz bir gücün olması gerektiğini de kavrayıp itiraf ettiler, lâkin yine de imanın aşk, zevk ve saadetine kavuşamadılar. Belli ki büyük patlamadan sonra maddeye nizam veren Hakk’ın hub sıfatından Mahbubuna (aleyhissalatü vesselam), oradan da aleme yayılan sevgi damlalar katı kalplerine işlemedi. Aşk da bir nasip işi imiş. Kişi nasipsizse, aşkın suçu ne?