‘Fikirlerin çarpışmasıyla gerçekler, kabakların çarpışmasıyla çekirdekler ortaya çıkar.’ Düşünce özgürlüğü adı altında herkes istediğini söyleyebilir mi? İnsanı ve insanın değerlerini aşağılamak, , düşüncelerini başkasına dayatmak, bir halkın değerlerine açık ya da örtülü bir şekilde savaş açmak, düşünce hürriyeti sayılır mı? Danimarka’da adı güzel, kendi güzel peygamber efendimize ahlaksız karikatürlerle saldıran, İsveç’te Kur’an-ı Kerimi yakarak bir milyar Müslümanı inciten ruh hastalarına, düşünce özgürlüğü diyerek, izin veren zihniyet normal mi?
Şüphesiz ki insanların en büyük ve asla taviz vermedikleri değerleri inançları ve dini değerleridir. İnsanlar tarih boyunca inançları uğruna canlarını feda etmişler, hatta bu uğurda can verenler rütbelerin en yücesi olan şehitlikle, yani ölümsüzlükle, müjdelenmiştir. Bu nedenle insanı en çok üzen, yaralayan şey onun inancına, kutsalına, değerlerine saldırmak, inandığı ve değer verdiği varlıklarına zarar vermektir.
İnsanlara zarar vermek, özgürlük olabilir mi. Şüphesiz ki en büyük zulüm, insanların imanına zarar vererek, onları iki cihan saadetinden mahrum etmektir. Bizim inancımıza göre dinli olsun, dinsiz olsun Allahu Teala’nın kulları, O’nun(Celle Celalühü) çocukları gibidir. Dinimizde Allahu Teala’nın affetmediği en büyük günah, imansızlıktan sonra kul haklarıdır. Zarar verdiğimiz, üzdüğümüz, kırdığımız insanlara kendimizi affettirmedikçe, Allahu Teala bizi affetmiyor. Bir gün peygamber efendimiz aleyhisselam eshabına: “Müflis kime derler, biliyor musunuz?” diye sorar. Sahabe, bizde müflis malını kaybetmiş kimseye denir, diye cevap verirler. Bunun üzerine peygamber efendimiz mealen: “Asıl müflis o kimsedir ki, kıyamet günü huzur-ı ilahiye pek çok namaz, oruç ve zekatla gelir. Ancak dünyada iken kimine sövmüş, kimini dövmüş, kimine iftira atmış, kiminin malını yemiş, ötekinin kanını dökmüştür. Bunların karşılığı olarak iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.”(Müslim) buyurur.
Yetişme çağındaki çocuklarımıza ve gençlerimize kendi marjinal, hatta sapıkça, düşüncelerini dayatmak da düşünce özgürlüğü değildir. Bir gün bir Din Kültürü öğretmenimiz anlatmıştı. İlahiyat fakültesinde kelam dersi hocası ‘Allah’ın düşüncede varlık olduğunu, gerçek varlığa indirgenemeyeceğini’ anlatır, öğrencilerin çoğu da buna itiraz ederlerdi. Sınavda hocanın bu konuyu sorduğunu, cevap olarak da 'Allah düşüncede bir varlıktır, hâşâ, gerçek varlığa indirgenemez.' yazanların sınavdan geçtiğini, bu sorunun baraj sorusu olduğunu, böyle yazmayanların diğer bütün soruları doğru cevaplasa bile sınıf tekrarına kaldıklarını anlattı. Kendisine, peki sen nasıl cevap verdin, diye sorduğumda, hocanın istediği cevabı yazdığını, değilse sınıfı geçemeyeceğini söylemişti. Ben de hocanın samimiyetine güvenerek, desene adam imanınızı almadan size diploma vermedi, demiştim.
Eğitim, istendik davranışlar kazandırma sürecidir. Bu istendik davranışlar her toplumun kendi değerleri temel alınarak belirlenir. Eğitim müfredatları bunun için hazırlanır. Eski âlimlerimiz dinin iman ve inanç esaslarını, emir ve yasaklarını, ahlak kaidelerini Kur’an ve sünnet ışığında sistemleştirmişler ve muhteşem bir medeniyet oluşturmuşlardır. Yesevileri, Mevlanaları, Yunusları, Hacı Bektaş velileri ve daha nice uluları yetiştiren eğitim sistemlerini kurdular. Modern zamanda Batı karşısında yenilen aydınlarımız, maalesef üzücü bir eziklikle, kurtuluşu Batı’da ararken dini ve değerlerimizi yorumlamada da geleneğe karsı mesafe koydular. Hatta bizi biz yapan değerlere açıkça tavır aldılar, düşmanlık ettiler. Peygamber efendimizi devreden çıkararak, dini değerleri doğrudan doğruya Kuran’dan alarak halka anlatma iddiasıyla geleneği o derece yıktılar ki artık geri dönüş imkânı neredeyse kalmadı. Yıktıkları geleneğin yerine de bir sistem kuramayan yeni ve yenik aydılar, İslam alemine önce şiddetli tartışmaları, ardından da kanlı hesaplaşmaları getirdiler. İnsanların bir kısmı dine karşı mesafeli dururken, bir kısmı da parçalanmışlık ve çatışma kültürüyle cemiyetin huzurunu yok ettiler. Netice olarak bir marifet sanılan bu düşünce(sizlik) özgürlüğü, İslam dünyasını zamanla deizm ve ateizmin pençesine düşürdü. Bu duruma sebep olanlar da, önlerinde bir ucube gibi yükselen kendi eserlerini taşlamakla ve onu bunu suçlamakla görevlerine devam etmekte.
İnsanları incitmek asla düşünce hürriyeti olamaz. İnsanlığın biricik ilacı, Hakk’ın sesine kulak vererek yaşadığımız şu dünyayı ve gideceğimiz ebedi alemi cennete çevirecek, insanlığı kucaklayan, bir düşünceden ibarettir.