Dünyaya gelişin bir hakikati vardır. O da; yaşanılan zaman içinde iyi bir ömür geçirmektir. Bundan maksat hayatın güzelleşmesidir. Bu sebeple Allah iyi güzel şeyler bahşetmiştir. Ancak bu ruhları ve benizleri aydınlatan güzellikler kadar kötü ve çirkin şeyler de var edilmiştir. İyi bir nasihat alan ve bu yolu tutanlar feraha ererler. Bu bakımdan çevremizde neler olduğunun farkına varmalıyız. Kötülükleri değersizleştirerek yok etmelidir. Mesela her insan eğer evin önünde ağaç yoksa bir ağaç dikebilir. Bir ağaç varsa ikinci veya üçüncü ağaç dikebilir. Belediyelerin yaptığı gibi uygun yerler çiçeklerle donatılabilir.
İnsan çiçeklerle bezeli bir yerde pek güzel yaşar. Hayattan haz alır. Eğer çevrede çiçekler yoksa yöneticilerden istekte bulunabilir. Etrafın güzelleşmesine katkı sağlayabilir. Bir yerin çiçeklerle bezenmesini sadece istemek yetmez. Onun çaba gereklidir. Diyelim ki çiçekler dikildi. İşte o çiçekleri korumak da gerekir. Bu toplumsal bir görevdir.
Renk renk çiçekler bulunduğu mekânı çok farklı kılar. Bir de o çiçeklerin kokularını düşününüz. O çiçekleri, gülleri görünce ruha da bir canlılık gelir. Uyuşukluk gider, kaybolur. İçinizi belli belirsiz bir sevgi halesi kaplar. Belki de o renk ve koku cümbüşünde mest olursunuz. Kendinizden geçersiniz. Kendinden geçiş nefsani değil ruhani olmalıdır. Gönlünüze her daim özlediğiniz baharın neşesi çiçeklerin rengi ve kokusu damlamalıdır. O iştiyak hayatı daha anlamlı kılar. Olumlu bakmaya görmeye meyleder.
Güller ve çiçekler kuşkusuz ruhaniyete intikal eden hayatın diriliş gayesini muştular. Bütün mevsimlerin berekete hal olmasının kaynağı kendini o ilk canlanışa borçludur. İlk iş, ilk emek, ilk şevk o çoğalışta kendini gösterir. Onunla gülen çehreler gayrete gelir ve berekete yol alır.
İnsan an olur her şeyden geçebilir. Her şeyde de çoğalabilir. Bizi bize bağlayan bizi biz yapan önce kendimizdir. Yani yaratılışımızdır. Kendini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen güzel bakar. Ailesini, çevresini, toplumu görür; güzel görür. Bir çiçeğin temiz saf sevgisinde o aşka erer. O aşkla hayatın manasını kavrar.
Gül oldukça efsunlu bir kelimedir. Hem gülmeyi hem de güzellikler içinde bakmayı, seyretmeyi, seyredilmeyi ve sevmeyi fısıldar. Bu fısıldama coşkuya dönüşür. Bir hayat busesi olur. Onun için esnafta gülen göz güler yüz beklenir. Onun için hanımlara yakışan zarafet kendini güllerde gösterir. Temiz, saf, masum ve güzel bakışlar hep onu gösterir.
Çiçekler; hayatın en can alıcı renklerini demet demet sunar önümüze koyar. Ve onun dillere destan olan kokusu… İnsanların en sevgilisine götürür. Her şeyin durduğu ve duyduğu ruhani ve kutsal olan sevgiliye! On sekiz bin âlemin; haysiyeti, değeri, varlığı O’nun o büyük kutlu sevgisi, o gül kokusu üzerine yaratılmışken o kokunun kapsamı çok farklı olmalıdır.
Beşeriyet o uhrevi kokuyla ve rahmani bir hayatiyetle ömrüne ömür katar. İyiler ve kötülerin dahi sevmeden edemediği güller ve çiçekler daima diri tutar yaşamı. Marifet onu görmekte sevgi ve aşkta ona ram olmaktadır. Ve fakat nihayetinde faniliğinde olan devri âlemde solacaktır güller ve çiçekler… Solmadan soldurmadan hakikat âleminde o anı yaşamaktır baki kalabilmek için âlemde.
Her dem hayat yeniden var olur. Ağaçlar kök salar, bitkiler yeşerir; evler, barklar abat olur o çiçeklerin varlığıyla. İnsanın ömrü uzun da kısa da olsa çiçekler gibi olabilmelidir. Tabiata bakarak gülen ve gülümseyen...
Gül ömürlere ömür katsın, neşe versin renklendirsin bütün yurdu. Bakmaya kıyamayan gözler onun sevincini şiar eylesin! Bütün çehreler o masumiyetin güzelliyle seve seve yaşasınlar!