Devletlerin kuruluş iradesi, mensup olduğu milletin münevverleri ile belli bir istikamet kazanır. Çünkü münevver insan, düşünen insandır. S. Ahmet Arvasi “düşünen insana saygı duyulur” der. Devamında “şartlanmış insan” kavramına yer verir ve saygı görmediğinden bahsedildikten sonra, düşünen insanın hakikatlere özlem duyan kimseler olduğunu açıklar. İşte burada münevverin, iradesi ile ortaya koyacağı şuurlu bir düşünce diyalektiği anlamlı bir yönelişi ortaya koyacaktır. Yine Arvasi, ‘Kendini Arayan İnsan’ adlı kitabında, kavramları felsefi bütünlük içinde izah ettiği bölümün sonuç kısmında “İrade, şuurlu yönelişlerimizin ve davranışlarımızın adıdır.” demektedir.
Münevver olmak, irade ortaya koymayı gerekli kılar. Ortaya konan iradenin de şuurlu yöneliş ve davranış örgüsü doğrultusunda şekillenmesi beklenir.
Peki Türk milliyetçisi olduğunu ifade eden münevverlerin geçmişten günümüze ortaya koyduğu fikri yaklaşımlar; bir şuurlu iradenin ve davranışla bütünleşen yönelimin izlerini taşımakta mıdır?
Prof. Dr. İskender Öksüz’ün, sosyolojik manada Milliyetçiliğin tekamülünü etraflıca izah ettiği bir eser olduğunu söyleyebileceğimiz Millet ve Milliyetçilik kitabında; milliyetçiliğin, “imparatorlukların tabii düşmanı” tespiti göze çarpar. Öncesinde 1848 yılında Marks ve Engels’in birlikte yayınladıkları Komünist Manifesto’da “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor – Komünizm Hayaleti” vurgusundan hareketle, yeni hayaletin Fransız ihtilali ile “Milliyetçilik” olduğu ortadadır. İşte bu hayaletlerin dünyayı sarmasını sağlayan en kuvvetli öge devrin münevverleri olmuştur; tespiti göze çarpar.
Yeniden yukarıdaki soruya dönecek olursak ülkemizde milliyetçi münevverler, hangi fikri dalgalanmaları oluşturabilmişlerdir. Türk milletinin aydınlanma hareketine ivme kazandıran isimlere baktığımızda, Türkistan coğrafyasından Anadolu’ya yayılan bir istikamete şahit oluruz. Gaspralı İsmail ‘in “Dilde, fikirde, işte birlik” yaklaşımı ve Usul-ü Cedit Hareketi, ardından Akçuraoğlu Yusuf’un Üç Tarz-ı Siyaset makalesi, Ziya Gökalp’in Türkçülüğün Esasları “Milliyetçi Münevver” tanımlamasını somutlaştıran örnekler olmuştur. Ziya Gökalp’in “Türkçülük nedir?” sorusuna “Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir.” cevabını vererek başlattığı fikri mücadele somut bir yapılanmanın temelini de atmıştır. Artarda üretilen eserler, ortaya konan tezler milliyetçi düşüncenin köklü bir yapılanmaya kavuşmasını sağlamıştır. Yakın tarihimizde bazen, “aydınlanmanın” mecrasından çıkarak, özellikle batı kültürüne yönelme şeklinde anlaşıldığı da olmuştur. Cemil Meriç’in büyük bir sitemle kaleme aldığı “Hangi Batı” başlıklı yazısında, Tanzimat’tan sonra “Aydın, kendi tarihinden koptuğu ölçüde aydındır; kendi tarihinden, yani kendi insanından.” diyerek yanlış bir aydın kavramına dikkatleri çeker. Bu yanlış aydın kavramı, milliyetçi münevverler sayesinde asli mecrasına oturmuştur. Hüseyin Nihal Atsız’ın, dergileri, makaleleri, eserleri milliyetçi münevverlerin çelik yüzünü ortaya koyarken Prof. Dr. Mümtaz Turhan “Kültür Değişmeleri” ile bilimsel milliyetçiliği kökleştirmiştir. Yine Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Milliyetçi Eğitim Sistemi’nde eğitimin ana prensiplerini “milli ve ilmi” ölçülerle ortaya koymuştur. Prof. Dr. Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik’te olduğu gibi yazdığı eserlerle, tam olarak işlenmediğini düşündüğü milliyetçiliği köklerine bağlı, geleceği kapsayacak bir “Kültür Milliyetçiliği” şeklinde sistemleştirmiştir. Elbette yine Erol Güngör’ün “ Taşer bizim milletimizin dün yaşadığı gerçeği, bugün de gördüğü büyük rüyayı temsil ediyordu.” diye yad ettiği Dündar Taşer, Millet Duygusunun Sosyolojik Esasları ile Sadri Maksudi Arsal, baş ucu eser niteliğine bürünmüş Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi ile Prof. Dr. Osman Turan Hoca, gönüllerin fethini sağlayan fikir dünyamızın çilekeş devi Galip Erdem aklımıza gelen ilk isimlerdir. Daha önce “Ülkücü Aydınlar” adlı yazımızla, yakın çağımızdaki milliyetçi aydınlanmanın başlangıcına giriş yapmış ve onlardan beklenen tutumlara satır başları sunulmuştu. Yeniden aynı hususa dönecek olursak günümüzde, milliyetçi münevverlere duyulan ihtiyaç, Milliyetçi Hareketin en temel konusu gibi durmaktadır. Türk milliyetçiliği fikir sisteminin, güncel meselelere çözüm üretip gündem oluşturabilmesi; çağı okuması ve çağlar ötesine ışık tutması; köklerinden kopmadan ve aslını inkar etmeden metodolojik yeni yaklaşımlar ortaya koyması gerekmektedir.
“Ruhlardaki vecdi sonsuz bir dereceye yükseltmek için ulaşılmak istenilen çok cazibeli bir hayali” yeniden hatırlatmak için olsa gerek ki Dr. Hayati Bice, Ülkücüye Notlar kitabında , “pozitif ülkücülük zamanı, Ülkücü Kitlenin Toplam Ahlaki Kalitesi” gibi yeni bazı kavramlara yer vermiştir. Prof. Dr. İskender Öksüz, “Bu kitabın amacı, bilimin millet ve milliyetçilik hakkında söylediklerini uzman olmayanların da anlayacağı bir dille açıklamaktır.” diyerek günümüzde bu iki kavrama sosyolojik, bilimsel, yeni, somut Anlamlar kazandırmıştır. Çınar Ata, Yesevi’nin felsefesini Sarp Yokuş, diyerek yeni nesle aktarmıştır. Bu örneklerin hızla artması gerekmektedir. Hikaye, roman, bilim, tiyatro, sanat alanında eserler verecek milliyetçi münevverler yetişmeli/yetiştirilmelidir ve Milliyetçi münevverler, Türk toplumunda hızlı bir kültür hareketi başlatmalıdır. Siyasal savrulmalara kapılmayan, fikri eserleri ortaya koyup toplumla buluşan bir kültür hareketi… Bu vazgeçilmez öncelik olmalıdır. Çağın idrakine milliyetçiliği giydirebilmek, yeni nesle milliyetçi şuuru akli esaslarla aktarabilmek, ülkenin güçlü ve müreffeh bir seviyeye ulaşmasını sağlamak, Türk birliğine somut yaklaşımlar sergilemek, için milliyetçi münevverlere ve onların kültür davasına ihtiyaç vardır. Netice olarak, Türk milletinin mazisinden getirip tekamül ile atisine taşımayı ilke edindiği milli kültür davası; milliyetçi münevverlerin sergileyeceği fikir mücadelesi ile birlikte mümkün olacaktır.