Oysa her seven öldürmez sevdiğini, hatta seven asla öldürmez.
Yaşatmak için yaşar.
Vermediğini alamazsın, almamalısın buna hakkın yok!
Canlılara hayat bahşedilmiştir ve bu bir kez verilmiştir. Hayat provası olmayan bir tiyatrodur ve doğadaki her canlı kendi rolünün başrolündedir. İnsanlar, hayvanlar hatta bitkiler dahi kendi türüne ve doğasına göre kendi piyesinin başrolündedir. Bu canlılara CANI Allah hediye etmiştir. Bu canlıların için de sadece insan doğaya hakim olma yetisine sahiptir. Hakim olmak derken; onu dilediği gibi kontrol etmek veya dilediği zaman bu canlıların hayatlarına son vermek anlamına gelmemektedir. Eğer insan bunu yapıyorsa yetki gaspı yapmış olur. Bu yanlıştır! İnsan yetkisini, sınırını, haddini aşmamalıdır, evrensel değerler bunu gerektirir. Olması gereken bu iken eğitilmemiş, kendi kişisel hırs ve ihtiraslarını kontrol edemeyen onları engelleyemeyen insanlar, hem kendi türünün hem de doğadaki diğer türlerin hayatlarına kast ediyorlar. 21. Yüzyıl da yaşıyoruz ve insanlar günümüzde tarihte hiç olmadığı kadar medeni aynı zamanda hiç olmadığı kadar vahşi bir duruma düşmüştür. İnsan olarak doğadaki en akıllı türün buna bir çözüm bulması gerekmektedir. Bu çözüm de ‘’ programında evrensel insani değerler olan BİR EĞİTİM SİSTEMİDİR.
Ey insan öldürmeyeceksin! Ne kendi türünü ne de doğadaki diğer türleri, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Bu esası biliyor olmasına rağmen her gün kadın çocuk cinayetleri, hayvan ölümleri orman yangınları yıkımlar daha başka bir sürü ölüm ve katliam haberleri alıyoruz. Bu millet böyle değildi efendiler! Bu millet, insanın içindeki vahşiliği en güzel şekilde engelleyen insana ve doğaya değer veren, bırakın öldürmeyi incitemeyen bir milletti. Anadolu’nun mihenk taşları olan Yunuslar, Mevlanalar, Hacı Bayramlar, Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencileri Horasan Erenleri öğretmişlerdi bu değerleri bu mübarek vatanı sevgi, aşk, dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlikle mayalamışlardı Dünyanın kalbi olan Anadolu’yu peki ya şimdi…… bakın burada birkaç örnek vermek istiyorum. Eski Türklerde ayakkabılarının ucu yukarı doğru kavisli idi bunun sebebi bozkırda yürürken bastıkları otları incitmemek koparmamaktı veya Osmanlı da ‘’Guraban-ı Laklakan vakfı vardı. Göç sırasında yaralanmış leylekleri tedavi eden vakıf bitkilere ve hayvanlara değer veren insanımız insana karşı da son derece müşfikti. Türk yurdunda uzun yıllar kalmış olan Pierre Lotti hatıralarını yazarken ‘’ İstanbul’da kaldığım zaman zarfında cinayet ve ölüm vakasına rast gelmedim diyor. Heyhat günümüzde günümüz de her gün neredeyse kaç tane ölüm, yaralama, gasp vakası duyuyoruz. Bu sebeple diyoruz ki ‘’ Ey insan öldürmeyeceksin buna hakkın yok istediğin bir şey olmayınca vahşileşmeyeceksin. Evli olduğun eşin senin değil, sana emanet onu öldürmeyeceksin. Ayrıldığın eşin senin değil onu öldürmeyeceksin. Oğlun kızın bir hata edince onu öldürmeyeceksin. Işıklarda kornaya bastı diye öldürmeyeceksin. Düğünde dernekte havaya ateş edip balkonda oynayan çocuğu öldürmeyeceksin. Kendi iktidarın için binlerce insanı toplama kamplarına alıp öldürmeyeceksin. İnşaattan çalıp biraz daha fazla para kazanacağım diye onlarca insanı bir depremde öldürmeyeceksin Bir köpeği arabanın arkasına bağlayıp sürükleyerek öldürmeyeceksin. Adalarda faytonda gezerek o garibim atları öldürmeyeceksin. Kediler miyavlıyor, köpekler havlıyor ben rahatsız oluyorum diyerek onları zehirlemeyeceksin. Denizleri kirleterek orada yaşayan binlerce canlıyı katletmeyeceksin. Ormanları otel yapacağım diye ateşe verip onlarca yılda yetişen bitkileri katletmeyeceksin. Bunları, bu vahşilikleri yapıp daha sonra takım elbiseler giyerek insan olamazsın, hayvan da olamazsın ondan da aşağıya düşersin.
Hülasa tekrarı olmayan bir hayatı sen alamazsın almamalısın. Burada bir hatıramı anlatmak istiyorum. ‘’ yıllar önce Gazi Üniversitesinde okurken kampüste dikilmiş olan her biri birbirinden güzel olan güller vardı. O güllerin bulunduğu yerdeki banklara oturmayı çok severdim yine bir yaz günü o güllerin olduğu banklarda otururken üç hanımefendi gelip’’ güller ne kadar güzelmiş’’ diye onları kokluyorlardı. İçlerinden biri ‘’ ben güllere bayılırım çok severim ‘’ deyip birini kopardı. Ben de dayanamayıp müdahil oldum. ‘’ hanımefendi sizin sevdiğiniz olmak istemezdim’’ dedim. Hayretle dönerek ‘’ neden’’ diye sordu. Bende ‘’ Görüyorum ki siz sevdiğiniz şeyleri koparıp öldürüyorsunuz deyip kalkmıştım oradan. Şair yanlış söylemiş efendiler şair yanılmış.
‘’Oysa her seven öldürür sevdiğini’’ bu yanlış her seven yaşatır sevdiği sevmeye dahi yaşamasına izin verir yaşamına saygı duyar. Sevmek iradidir ama saymak mecburidir. Hadi bugünden itibaren bir söz verelim kendimize kelebekler gibi yaşamak için yaşayalım. Şu yaşlı dünyayı kendi türümüze ve diğer türlere zindan etmeyelim. Bunu insan kalmak adına yapalım.
Muallim Yahya KARACA