Kibir, insanın kendisini layık olduğundan büyük görmesi, diğer insanlara tepeden bakması ve onları küçük görmesidir. Bu kötü huy, insanların birbirini sevmesine, birbirleriyle olumlu iletişim kurmalarına ve birbiriyle kaynaşmalarına engel olan başlıca davranışlardan biridir. Zenginlik, soy, makam ve mevki gibi durumlar insanları kibirli olmaya sevk eden başlıca sebeplerdendir.
Yüce dinimiz ahlaki güzellikler manzumesidir. Dinimizin önem verdiği güzel ahlak esaslarından biri olan tevazu, alçak gönüllü olmak demektir ve kibrin zıddıdır. Kur’an ayetlerinde ve Peygamberimizin sözlerinde, tevazu övülürken kibirden kaçınılması gerektiği vurgulanmıştır. Şeytanın cennetten kovulmasının sebebi de kibirdir.
Kur’an-ı Kerim’de, Karun, Firavun, Nemrut gibi kibirlerinden dolayı hakikatten uzaklaşmış insanların ibretli hikâyeleri anlatılmaktadır. Ve bir ayette şöyle buyrulmaktadır: ”Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”(Lokman suresi, 18.ayet)
Peygamber Efendimiz de bir sözünde: “Size cehennemlikleri haber vereyim mi? Onlar katı kalpli, büyüklük taslayan, kibirli kimselerdir” diye buyurmuştur.
Peygamberimiz başka bir sözünde de şöyle demiştir: ”Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir insan cennete giremez.”
Bu konuyla ilgili Mevlana’nın Mesnevi’sinde hoş bir hikâye vardır: “Kendini beğenmiş bir Nahiv (dil) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve gururla yerine oturdu. Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu. Denizin orta yerine geldikleri sırada bilgin küçümser bir eda içinde kayıkçıya sordu:
-Sen hiç Nahiv bilimi okudun mu? Nahiv biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır, efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah dedi bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgâr şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, bilgin korkmaya başlamıştı. Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, bilgine dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke Nahiv bilmenizin yanında yüzme de bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.”
Uçakla yolculuk yaparken veya bir dağın tepesinden şehre şöyle bir baktığımızda, her şeyin ne kadar küçük olduğunu görürüz ve büyüklüğün ve yüceliğin sadece Allah’a mahsus olduğunu anlarız.
Kibirli insanlar karşısında ezilip büzülmekte doğru bir davranış değildir. Böyle insanların gerektiği yerde ve gerektiği zamanda hadlerini bildirmek gerekir. Peygamberimiz bir sözünde: “Kibirliye karşı kibir, sadakadır” buyurmuştur.
Hepimiz fani dünyanın fani insanlarıyız. Bugün varız, yarın yokuz. Tevazu sahibi olmak, insanlara saygı ve sevgi göstermek bizim değerimizi düşürmez, bilakis yüceltir. Allah bizleri gurur ve kibire düşmekten korusun ve tevazu sahibi insanlardan eylesin. Selam ve dua ile…
Nizamettin Yıldız