Niğde Saadet Partisi İl Başkanlığı Dünya, Türkiye ve Niğde gündemini değerlendirdikleri basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklaması programında, kadına şiddet, genel şiddet olayları, mecliste getirilen önergelerin reddi, Siyonizm, AK Parti ve MHP ortaklığı, milli duygular ve 750 TL’lik tartışmalar gibi daha birçok konulara yer verildi.
Kent merkezi Şadırvan Park’ta gerçekleştirilen basın açıklamasına Saadet Partililer ve vatandaşlar katıldı. Açıklamada ise şu satırlar olsukça dikkat çekti: ““Türkiye’nin anayasa tartışmalarının ötesinde başka bir gerçekliği var, bunun üzeri başka gündemlerle örtülemez! Bu sorunun adı; Sosyal çürüme ve artan şiddet. Narin’in katili kim? Rojin’in başına ne geldi? Şehit polisimizin katili kaç yıl ceza alacak? Savcımızı makamında kim, niçin tehdit etti? Şu sorulara bakar mısınız? Çok acı ama bu soruları tüm Türkiye soruyor. Son aylarda bu şiddet sarmalı ne yazık ki görevi başındaki polislerimizin bile canına mal olmaya başladı.”
“BU COĞRAFYADA YAŞAM SÜREN HER NEFESİN SORUMLULUĞUNU ÜZERİMİZDE HİSSEDERİZ”
Partisi adına açıklama yapan Saadet Partisi Niğde İl Başkan Vekili Sayit Soyer basın açıklamasında, “Bugün Niğde’mizin en hareketli meydanında bir araya geldik. 100 yıl evvel, Osmanlı Devleti, Emperyalist öbekler tarafından; etnik ve mezhepsel zehirlerle önce hasta adama dönüştürülmüş; ardından fiili işgal, askeri saldırılarla ölü adama dönüştürülmeye çalışılmıştı. Hiç beklemedikleri bir anda, tam da bugünkü gibi bir konjonktürde, küllerinden doğan Anadolu irfanı, bilinçli ve kapsamlı kongrelerle pekiştirildi. Ve yedi düvel karşısında çoktan havlu atması beklenirken yoksul Türk milleti garbın tanklarını, süngüyle püskürttü. Anadolu evlatlarının eşsiz imanı hiçbir zaman azalmamış olacak ki; Allah'ın yardımı ve Ankara'daki karargahın ruhuyla Emperyal ordularını Çanakkale'de ve İzmir'de soğuk sulara gömdü. İşte Türkiye Büyük Millet Meclisi, aziz milletimizin istiklalini, batının lobi kurumlarına peşkeş çekmemenin adıdır.1920'de büyük bedeller ve siyasi bilinçle inşa edilen yüce meclisimiz dualarla açılmıştı. Bu demektir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi dünyevi hesaplarla değil manevi anlamlarla kıyamete kadar ayakta kalacaktır.
Bu çatı lordlar kamarası değildir. Halkımızın inanç değerlerini ve nesillerimizin ümidini harcayan sonradan görme aristokrasinin makamı asla değildir. Biz Saadet Partisi olarak, Toroslarda tüten ocağın, Karadeniz’de hırçın dalgaların, Akdeniz’de meltemin, egede güneşin üzerimizde hakkı olduğuna inanırız. Hepsinin ötesinde bu coğrafyada yaşam süren her nefesin sorumluluğunu üzerimizde hissederiz. İşte geçtiğimiz 55 sene bu sorumluluk ve bilinçle çalıştık. Yüzlerce soru önergesi, Yüzlerce kanun teklifi, araştırma önergesi, yüzlerce kürsü konuşması ve binlerce kelimede tek bir şey vardı: Vatandaş, vatandaş, vatandaş” dedi.
“İNSANLIĞA VE DÜNYA’YA BİR TEKLİF SUNMAMIZ GEREKMEKTEDİR”
Ürününü tarlada bırakan çiftçimizin, mülâkat marifeti ile hakkı yenen öğretmen adaylarımızın, enflasyon canavarı altında yaşamaya çalışan asgarî ücretlimizin, memurumuzun ve açlık sınırının altında maaş alan emeklimizin, geleceği çalınan gençlerimizin, mahkemelerde hakkı gasp edilen insanımızın, okula aç gitmek zorunda kalan yavrularımızın, Filistin’de soykırıma uğrayan mazlum kardeşlerimizin, uygulanan ekonomik politikalar yüzünden iflas eden tüccarımızın ve daha nice sorunlarla boğuşan vatandaşlarımızın feryadını, bu kürsüden duyurarak haklarını aradık. Aziz milletimizin bizlere tevdi ettiği muhalefet görevini yerine getirmek için büyük bir mücadele verdik, vermeye de devam edeceğiz! Çünkü aziz milletimiz bizden çözüm bekliyor.
“ÜZÜLEREK SÖYLÜYORUM Kİ..”
Çünkü kadınlar ve çocuklar bizden emniyet talep ediyor. Çünkü ekonomik koşullar yüzünden yarını göremez hale gelen vatandaşlarımız çözümü bizde arıyor. Ama şunu da üzülerek söylüyorum ki; AK Parti ve MHP grupları tüm önergelerimizi reddederek; Bu milletin sorunlarına, sesine ve umuduna sürekli hançer saplamaktadır. Bizler biliyoruz, Meclis çatısı altında devam eden mücadelemizde bugüne kadar reddettiğiniz her dosyamız yaşanabilir Bir Türkiye ve Yeniden büyük Türkiye'nin ayak sesleridir. Ve evet Saadet Teşkilatları ile yaşanabilir bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya’nın muştusunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden vereceğiz “Yeni Bir Dünya” idealimiz, bugün en elzem konu olarak karşımızda durmaktadır.” Diye konuştu.
İSRAİL, GAZZE VE LÜBNAN
İl Başkan Vekili Soyer, sözlerine, “İşte tam 77 yılı aşkın bir süredir İsrail, Filistin’de katliam yapıyor; modern tarihin en büyük soykırımlarından birine imza atıyor. Gelecek Saadet grubu olarak bizler ilk günden itibaren özellikle bölge ülkelerine uyarılarda bulunduk. Siyonizm’in yegâne hedefinin Filistin’den ibaret olmadığını, sözde Arz-ı Mev’ûd hayali ile hareket ettiğini, tüm bölgemizi kan gölüne çevirmeye çalıştığını haykırdık.Bu bir yıl içerisinde Filistin ile birlikte Yemen, İran, Suriye ve son olarak Lübnan’a da saldıran Vahşi Siyonizm; on binlerce mazlum kardeşimizi katletti. Şimdi haber kanallarını sırasıyla açalım “Beyrut yeni Gazze oldu” şeklinde yorumları göreceksiniz. Biz Gazze’nin yıkılmasını, milyonlarca insanın yerinden oynamasını, açlık ve sefaleti hangi ara kanıksadık? Gazze ne ara bir zamir oldu? Hayır, bu kabul edilemez. Bunu kanıksatmaya çalışan yerli veya yabancı, 2 kelime ya da 3 kelime kim varsa tam karşısındayız, bunun iyi bilinmesini isteriz.
Türkiye’nin AK Parti yüzünden aciz kalmasını, hatta Siyonist tarafta lojistik destekle yer almasını kabul etmiyoruz. Göreceksiniz Şeyh Ahmed Yasin ile Merhum liderimiz Necmettin Erbakan'ın aynı karede yer aldığı fotoğrafı inşallah bizler çok yakın bir tarihte tekrar edeceğiz. Şunun iyi bilinmesini isteriz: Saadet Teşkilatlarımız küresel İntifadanın ayrılmaz parçalarından biridir. Tam bir sene önce, henüz katliamın ilk aylarında, bütçe görüşmeleri esnasında kürsüden konuşma yapmıştık şunu demiştik: “Buradan ilan ediyoruz, göreceksiniz 2024’te de AK Parti iktidarı İsrail’in saldırılarına bir şey yapamayacak. 2024 bütçesi bunun ispatıdır. Tek bir kurşunu, tek bir bombayı engelleyemediler. Şimdi buradan yine ilan ediyorum. 2025’te de hiçbir şey yapamayacaklar. Hiçbir şartta ve şekilde olmayacak. Peki neden olmayacak? Çünkü Milli Görüş Gömleğini çıkarttılar da ondan. Aslında bizim AK Parti’den tek beklentimiz vardı: Fazilet Kongresinden beri, İsrail'le yapılan gizli flörtün, ticarete yansımamasıydı. Ama o da olmadı. Savaşın ilk 7 ayı açıktan, sonraki 5 ayı örtülü olarak Ticaret devam etti. Maalesef, İbrahimlerin ateşine odun taşınmaya devam edildi.” Şeklinde devam etti.
“MİLLİ DUYGULARLA TOPLANACAK 750 LİRA AÇIĞI KAPATMAYA YETMEYECEKTİR”
Soyer açıklamasının devamında , “Dünya’nın dört bir tarafında “Savaş” tamtamları çalıyor. Asya’da Çin-Tayvan, Kuzey’de Ukrayna-Rusya, Ortadoğu’da İsrail-İran gerilimleri; Dünya’da yeni bir düzenin ihtiyacına işaret ediyor. Bu açıdan bakıldığında, artık her ülke için “Milli Savunma Sanayii” en önemli gündem ve yatırım maddesi olmuştur. Savunma Sanayii’nin önemi, gerekliliği ve aciliyeti bariz bir gerçektir. Bu konuda atılacak her türlü adımın yanında oluruz. Ama elbette bir de talebimiz olur. Bunun Adil, Şeffaf ve Liyakatli bir şekilde yönetilmesini bekleriz. Fakat görüyoruz ki bu konu bile bizzat iktidarın kendisi tarafından sulandırılmaktadır. Meclisin de gündeminde Savunma Sanayii ile ilgili bazı düzenlemelerle ilgili bir kanun teklifi var idi. Kredi kartı limitleri üzerinden bir tartışma yapılıyordu. Biz bu düzenlemenin yersiz olduğunu ifade ettik ama iktidar bizi yine yanlış anladı ve bu teklifi “zamansız” bularak 2025’e tehir etti. Şimdi bu konu tartışılıyor bu bir Fon mu? Bir Vergi mi? Fon veya vergi fark etmez, yine vatandaşın cebine göz diktiniz. Onlarca yıldır, Savunma Sanayii’ni geliştirmek ve büyütmek için milyarlarca lira bütçe aldınız. Yetmedi dış borcun limitlerini zorladınız. Fakat bugün tam da savaş tamtamları çalarken Savunma Sanayii bahanesiyle vatandaşın cebine göz dikiyorsunuz. Bu beklenti, iktidarın bittiğinin net göstergesidir. Her sıkıştığında milli ve manevi duyguları istismar etmekten çekinmeyen iktidar, Millî duyguları sömürerek ekonomik sorunu çözeceğini zannediyor. Ama açık büyük ve milli duygularla toplanacak 750 lira açığı kapatmaya yetmeyecektir. Bugün 750 TL ile vatandaşın milli olup olmadığını ölçmeye kalkışan iktidar, 3 gün sonra 1000 TL ile milletimizin inancını ölçmeye kalkarsa şaşırmayız. Vergi mi Fon mu tartışıla dursun; bu düzenlemeyi bize Tekalif-i Milli’ye gibi sunanlara denecek tek bir şey vardır: Bunun adı Bad-ı Heva’dır: Hava’dan gelir, iktidarın cebine giriverir, kimsenin ruhu duymaz. Tüm bunlar niçin oluyor? Ben size söyleyeyim: Kötü Ekonomi Yönetimi ve Liyakatsiz yöneticiler. Tüm uyarılarımıza rağmen; İçine düştüğümüz “ulusal iflasın” temel sebebi, İş bilmezliktir. Bir gün bile kapısından ayrılmadıkları batılı sermayedarlardır. Olmayan paraya inandırmak üzere tekrar ettikleri illüzyondur. Şirketlerden silinen yüzlerce milyar liralık vergi borçları, devlet kurumlarındaki lüks ve şatafat, birden fazla maaş uygulamaları, kaybolan A8 Long araçlar, yolsuzluk, israf ve rant projeleri hâlâ devam ediyor. İktidar bunları karşılamakta zorlandıkça yeni vergiler icat ediyor. Çiftçilerimizi yarını göremez hale getirdiniz. Ekim ayındayız. Çiftçi ne ekeceğine değil, ekip ekmemeye karar vermeye çalışıyor. Çünkü mahsulü tarlada kaldı. Bir yıl boyunca gözü gibi baktığı ürünü ona zarar ettirdi. Çünkü sizin uyguladığınız politikalar sayesinde girdi maliyetleri artık arşa ulaştı. Çiftçimizin beli büküldü. Hiç olmadığı kadar kendini yalnız ve kimsesiz hissediyorlar.2024 yılı, Türkiye tarımı için bir kırılma noktasıdır. Felaketlerle dolu bu yıl, üreticilerimizi adeta kaderine terk eden politikaların bir sonucudur. Ülkemizin dört bir yanındaki üreticiler, yükselen maliyetlerin ve düşük alım fiyatlarının pençesinde, alın teriyle ürettikleri mahsullerini maliyetinin altında satmak zorunda kalmıştır. Birçok üretici ise ürününü tarlasında bırakmış, emeğinin karşılığını alamamanın acısını yüreğinde taşımaktadır. Bu sadece üreticilerimizi değil, gıda güvenliğimizi tehdit eden bir krizdir. Türkiye’nin sofralarına dökülen bu alın teri, hükümetin yanlış politikalarıyla yok sayılmaktadır. Borçlarını ödeyemeyen, traktörünü, tarlasını satmak zorunda kalan çiftçilerimizin çığlığına hükümet kulak tıkamıştır” Dedi.
“YARIN TÜM SORUNLARIMIZI ÇÖZECEKMİŞ GİBİ ANAYASA TARTIŞMASI YAPILIYOR”
İl Başkan Vekili Soyer , “Bu ülkede ne zaman ekonomik sorunlar baş gösterse, hükümet gündemi değiştirme çabasına girer. Mesela şu an sanki en acil konuymuş gibi yarın tüm sorunlarımızı çözecekmiş gibi Anayasa tartışması yapılıyor. Defaatle söyledik, yine söyleyelim: Sivil, dili ve içeriğiyle bugünü ve yarını kucaklayan, En önemlisi 85 milyonun tamamının "İşte benim anayasam" diyerek sahipleneceği baş tacı edeceği bir metni milletimizin takdirine sunmalıyız. Ama keşke önce mevcut anayasaya riayet etseler de sonra eksiklerini tartışmaya başlasak. Son yıllarda adalete, hukukun üstünlüğüne verdikleri zarara baktığımızda; iktidarın niyetinden bir kez daha şüphe duyuyoruz. Samimi bulamıyoruz. Kutuplaşma, hamaset, milli ve manevî değerlere saldırı, kötü yönetim, adaletsizlik, gerçek ve sanal mafya, gençliğimizi ahlâken ve vicdanen esir almış dijital karanlık, kırsala kadar yaygınlaşan madde bağımlılığı bu şekilde devam ederken hangi Anayasayı yaparsanız yapın, toplumsal barışı ve güvenliği sağlayamazsınız. Mevcut anayasaya uymadan, İktisadi göstergeleri düzeltmeden, toplumu esir alan şiddete son vermeden; Yeni Anayasa üzerine konuşmak, havanda su dövmektir. Siz bu gün şehrimizde fitnenin ahlaki dejenerasyonun hat safhaya ulaştığı, adeta bize emanet edilen 30 bine yakın üniversite talebesi evlatlarımızın festival adı altında fuhuş ve şiddet bataklığının içine sürüklendiği, tasarruf tedbirlerinin gündemde olduğu bir dönemde, gözlerimizin önünde 50 bine yakın Müslümanın katledildiği mazlum coğrafyalarda soydaşlarımızın zulüm altında olduğu ve Gazze de bebeklerin üzerine resmi rakamlara göre 85 bin ton bomba yağdırıldığı bir dünyada bu maalesef belediyemizin de alet olduğu organizasyonu iptal edecektiniz de mevcut anayasa mı engel oldu.” Diye konuştu.
ARTAN ŞİDDET OLAYLARI…
Saadet Partisi Niğde İl Başkan Vekili Sayit Soyer sözlerinin devamında, “Türkiye’nin anayasa tartışmalarının ötesinde başka bir gerçekliği var, bunun üzeri başka gündemlerle örtülemez! Bu sorunun adı; Sosyal çürüme ve artan şiddet. Narin’in katili kim? Rojin’in başına ne geldi? Şehit polisimizin katili kaç yıl ceza alacak? Savcımızı makamında kim, niçin tehdit etti? Şu sorulara bakar mısınız? Çok acı ama bu soruları tüm Türkiye soruyor. Son aylarda bu şiddet sarmalı ne yazık ki görevi başındaki polislerimizin bile canına mal olmaya başladı. Emniyet mensuplarının bile emniyette olmadığı, sokak ortasında şehit edildiği bir ülkeyi hiçbir vatandaşımız hak etmiyor. Bunu birileri yazsaydı abartı bulurduk. Fakat biz bugün tam olarak bunu yaşıyoruz. Ülkemiz cinnet geçiriyor. Eline bıçak alan, silah alan kurban aramaya başlıyor. Maalesef kurbanlar çoğu zaman ya çocuklar ya da kadınlar oluyor. Sicili arşa ulaşmış, katalog suçların neredeyse tamamını işleyip her türlü suça bulaşmış kriminal tipler sokakta cirit atıyor. Bugün adalet çeteler tarafından sokaklarda infaz ederek gerçekleşiyor. Kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere tüm vatandaşlarımız dışarıya çıkarken ölüm korkusu ile çıkıyor. Okula gidenin eve döneceğini garanti edemeyen bir ülkede yaşıyoruz. Gencecik kızlarımız kanımızı donduran bir vahşetle parçalanıyor, sokakta yolunda yürüyen bir kadın iki şehir eşkıyası tarafından toplum içinde tacize uğruyor. Polisimiz görev esnasında bıçaklanıyor. Bu caniler bu cesareti nereden buluyor? Bu cesareti maalesef mevcut infaz yasamızdan buluyorlar. Öncelikle şunu ifade etmek isterim Türk Ceza kanunu, elbette pek çok ceza için, dünya ortalamasının üstünde cezalar öngörmüştür. Fakat bu cezaların, infazı noktasında büyük bir açık bulunmaktadır. Sorun infaz yasamızdan kaynaklanmaktadır. Bu konuda acilen harekete geçilmelidir. Ve bu konuda her türlü desteği vereceğimizi daha önce ilan etmiştik, buradan yine ilan ediyoruz. Gelin bu tablodan kurtulmak için ne gerekiyorsa hep birlikte yapalım. Suça karşı top yekün savaş açalım. Öncelikle suçu ortaya çıkaran toplumsal zeminle mücadele edelim. Ahlaklı ve empati yeteneği olan bir nesil yetiştirelim. Ceza ve infaz yasasını değiştirip caydırıcılığı sağlayalım. Hukuk önünde herkesin eşit olduğu ve adaletin kamil manada sağlandığı bir Türkiye inşa edelim” Dedi.
“MESLEKLERİNE YAKIŞAN BİR ÜCRETLE ÖĞRETMENLERİMİZE HAK ETTİKLERİ SAYGIYI GÖSTERELİM”
Milletimizi, gençlerimizi ve aslında “geleceğimizi” ilgilendiren bir başka konu olan Eğitim meselemize burada değinmek isterim. Malumunuz, daha 6 ay önce, büyük gösterilerle “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” açıklandı, ama bu büyük sözlerin arkasında herhangi bir altyapı göremedik. Pek çok problemimize çözüm olacağı iddia edilen Öğretmenlik Meslek Kanunu ile altyapısız bir sistem tamamen kaotik bir hale geldi. Bütün sendikaların eleştirdiği bu kanun, mülakat garabetiyle taçlandırıldı. Daha ilan ettiği, mülakatını bile gerçekleştirdiği atamayı yapamayan bir iktidar, yılların tecrübesine sahip öğretmenlerin hemen hemen tamamını incitmiştir. Orada bir Danıştay meselesi vardı. Tüm davalar sonuçlandı takdir edersiniz ki reddedildi. Böylece artık bu konuda da bir engel kalmadı. Bir de tüm eğitimi camiasını inciten akademi meselesi var. Ücretli öğretmenlik yetmezmiş gibi şimdi bir de ücretli akademi icat edildi. Eğer eğitim fakültelerindeki akademisyenlere güvenmiyorsanız, neden kendi akademinize akademisyenler çağırıyorsunuz? Sorun akademisyenlerde değil, eğitim programında ise çözüm hemen yanı başınızda. YÖK ile MEB arasındaki 12 kilometreyi aşmak bu kadar zor olamaz? Akademideki bu büyük hatadan dönülmezse, gençlerimizin ömründen çalmış olacağız. 2024 yılında mezun olan bir genci, 2025 Eylül'ünde akademiye alıp 2 yıl bekletmek, onları hayattan koparmaktır. Bu konuda önerimiz basit: Mezun olan gençlerimizi 2 yıl bekletmek yerine, onları 8 aylık bir programla önemli pratikleri kazandırıp hızlıca öğretmen olarak sınıflara gönderelim. Hem gençlerimizin ömründen çalmayalım hem de okullarımızı öğretmensiz bırakmayalım. Mesleklerine yakışan bir ücretle öğretmenlerimize hak ettikleri saygıyı gösterelim.” Diye konuştu.
(Dahi GEDİK)