“Sermaye Hastalıklar” başlığının, ilk planda, haklı olarak, ne kadar anlamsız ve yanlış ifade edilmiş bir isim olduğunu düşünebilirsiniz. Lakin bu ismi kullanmama sebep olan en etkin faktör, meslek hayatımda karşılaştığım akıl, insaf ve izan almaz, şeytanın bile aklına gelmeyecek hadiselerle karşılaşmış olmamdır.
Kırk yılı aşkındır tıbbın içerisindeyim ve 33 yıldan beri de, nöroşirurji alanında ter dökmekteyim. Tıp fakültesi öğretim üyeliği yanında, 20 yıla yakın bir süre de muayenehane hekimliği yaptım. Şahit olduğum zaman “sporadik vakalar” şeklinde telakki ettiğim bazı hadiselerin, özellikle Medimagazin gazetemizin yayın hayatına başlaması ve bu minval üzere cereyan eden olayların çok daha konsantre ve yoğun bir şekilde tarafımızdan öğrenilmesi, arkama dönüp bakma ve karşılaştığım sıra dışı hadiseleri analiz etme ihtiyacını doğurdu.
“Hastalık sermayeye nasıl dönüştürülür?” demeyin. Bakın, anlatayım size, bu işi bizim uyanık(!) insanlarımız(!) nasıl başarıyorlar. Engel olmaya teşebbüs eden meslektaşlarımı da, pataklamadan tutun da, ölüme varıncaya kadar birçok tehlike beklemektedir.
Altındaki Mercedes’e, BMW’ye veya bir başka pahalı otomobile bakmadan, karısının kolundaki bir servet değerindeki bileziklere aldırmadan, halı tüccarı, kuyumcu, müteahhit ve bilmem daha hangi legal ya da illegal işi yapan bazı para babaları, durumlarından hiç utanmadan, bir Yeşil Kart temininin yollarını arar ve sonunda mutlaka bu işi kazasız belasız başarır. Zira fakirlerin, bu meşhur ve mazlum Yeşil Kartı temin etmeleri, uygulamanın ilk yıllarında çok zordu. Şimdilerde, durum nasıldır, çok fazla detaylandırmak istemiyorum. Mesela, tüm mal varlığını, resmi nikâhı olmayan, ikinci, üçüncü veya dördüncü eşi üzerine yapar, haliyle, geride kalan 10-15 çocuk, resmi-gayri resmi hanımı-hanımları ve kendisi malsız-mülksüz(!) kaldıkları için, aile boyu Yeşil Kartı hak ederler(!). Yeşil Kart Kompradorunun(!) artık fiyakasından geçilmez. Resmi hanımının da, zaten nikâhsız olan karısının Yeşil Kartını kullanması, Allahın emri(!). Kim fark edebilir ki! Hele bir fark ettiğini fark ettir de, gör cehennemin kaç bucak olduğunu. Caminin avlusundaki cilalı mermer de, müşteri bekler.
Aynı Yeşil Kartı, bazen, maddi veya manevi menfaat karşılığı, eş, dost, tanıdık, yabancı, fakir ve zengin de rahatlıkla kullanabiliyor ve bir gelir kapısı haline dönüştürebiliyorlardı. “Kiralık Yeşil Kart” tabirini duymayan hekim çok azdı o zamanlarda. Maalesef, aynı düşünce ile hareket eden, karısının sevk kâğıdı ile bir başkasını tedavi veya ameliyat ettiren devlet memurlarının olduğuna da bizzat şahit oldum. İlgili mercilere yaptığımız ihbarlar, yine çok üzücüdür ki, sonuçsuz kalmıştı. Şimdi, bu konuda daha sıkı bir denetim var, ama yine de kaçaklar olabiliyor.
Günümüzün sıkı denetimi, elektronik kontrol sistemleri bu şark kurnazlarını(!) yine de yeterince kontrol altına alamamaktadır. Kılıf hazır, hastalığı sermayeye dönüştürmek için. Tedavi edilebilecek hastalığı, rahatlıkla ameliyatı başarılabilecek ve sağlığına kavuşabilecek yaşlı hastalarının, tedavi ve ameliyatlarına, hasta haklarını kullanarak(!), müsaade etmeyip, yok evde tedavidir, yok bakım parasıdır, yok yaşlılık parasıdır, yok bilmem ne parasıdır, adı altında, rahatsızlıkları olsun veya olmasın, gerekli raporu meslektaşlarımızdan temin ederek hastalıklarını sermayeye dönüştürmektedirler. Son zamanlarda, bu oyuna alet olmak istemeyen bazı hekimlerin başlarına neler geldiğini basından öğrenmektesiniz.
İşte, “Sermaye Hastalıklar” kavramını, kurnaz, yaratıcı, tefeci ve şeytani beyinlerin(!) dünya tıp literatürüne(!) bir hediyesi olarak, kullanmak durumunda kaldım.
Bir rubai ile konudan uzaklaşalım.
AY IŞIĞIM
Gâh Hilal’de vav oldum, gâh dolunayda bir mim,
Elif, Elif süzüldüm, ummanlara serildim,
Sevda dalgalarınla bölündüm zerrelere,
Kavuşsun diye bana, ay ışığım nefesim.
Sermaye Hastalıklar
Prof.Dr İsmail Hakkı Aydın
Yorumlar