Hacer BOLAT / Psikolog yazdı : SINAVLAR ZEKÂ DÜZEYİMİZİ BELİRLEMEZ! - Niğde Haber Gazetesi

YKS ve LGS sınavlarının geçtiğimiz günlerde gerçekleşmesi üzerine, sonuçların açıklanmasına sayılı günler kala adaylar heyecanlı bir bekleyiş süreci içerisindeler. Bu dönem sınav öğrencileri için farklı çalışma normları oluştuğunu söylemek mümkün olduğu gibi öğretmenler ve ebeveynler de bu süreçte farklı bir takım roller üstlendi. Öğrenciler uzaktan eğitim görmeye başladı, öğretmenler sanal sınıflara geçti. Örgün eğitimden sanal eğitme geçiş süreci, öğrenciler ve ebeveynler için cevaplanmayı bekleyen bir soru havuzunu beraberinde getirdi. Online eğitim ulaşılabilir olacak mı? Okul sistemi sanal öğretim için gerekli alt yapıya sahip mi? Derslere katılım zorunlu mu? Kontrollü sınavlar nasıl gerçekleşecek? “Peki, tüm bu sorular öylece kafamın içindeyken ben nasıl sınava ve çalışmaya odaklanabilirim?’’ diye düşünen öğrencilerimize birde sınavın gerçekleştirileceği tarihle ilgili art arda şaşkınlıklar yaşatan sistemimiz vardı ne yazık ki... Haberleşme amaçlı kullanabileceğimiz onca iletişim aracı olan bir ülkede yaşamamıza rağmen, sayın devlet büyüklerimiz, bunların hiç biri yokmuşçasına açıklamalar yapıp, zaten olağanüstü gerçekleşmiş olan bu öğretim dönemini daha da zor ve stresli hale getirmemelilerdi.
Stres! Her ne kadar olumsuz bir ruhsal durumu çağrıştırıyor olsa da, dikkati stresin kendisine değil, düzeyine çekmek isterim. Zira performans gerektiren durumlarda stresin yokluğu, sonucu önemsizleştirirken, aşırılığı potansiyelinizi ketleyici bir unsur olabilir. Sınav sürecinde her sene profesyonel destek arayan gençlerde keskin bir artış oluşmaktadır. Klinik gözlemim sonucu, çalışma performansını arttırmak amacıyla metilfenidat grubuna ait çeşitli ilaçlar kullanıldığına sıkça şahit olmakla birlikte bu ilaçların kırmızı reçete ile psikiyatristler tarafından, gerekli görüldüğü takdirde verildiğini de belirtmek isterim.
Günler sonra açıklanacak sonuçlarla birlikte öğrenciler bu sürecin son aşamasında yer alacaklar. “Ben ne istiyorum?’’ sorusunun en cevapsız kaldığı bu dönemde ne istemediğinizden başlayın. Öğrencilerin, ebeveynlerin ve tercih danışmanlarının önceliği, adayın yetenekleri, ilgisi ile senkronize olmalıdır. “Aslında herkes dâhidir.  Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir’’ (Albert Einstein). Çocukları tanımak, kendilerini keşfetmelerine müsaade etmek bilhassa bunu yaparken destek vermek, beklentilerine ve hedeflerine saygı duymak, sahip olduklarıyla büyüyüp, evrilirken onları dönüştükleri kişi olarak kabul ederek onlara rehberlik etmeninde doğru bir tutum olacağına inanıyorum. Kıyas, rencide etme, kinaye gibi olumsuz davranışlar sonucu değiştirmeyeceği gibi çocuğunuz ile aranızda oluşturmuş olduğunuz bağa karşı duygusal bir saldırıda bulunmuş olacağınızı söylemeliyim. Unutmayalım ki düşük sınav sonuçları, düşük zekâyı temsil etmediği gibi yüksek puanlamalarda üst düzey bir zekânın göstergesi değildir. Hazırlanan sınav soruları zekâyı değil performansı ölçmeyi hedeflemektedir. Aksini varsayarsak, klinik ortamda mütemadiyen uygulanan zekâ testleri yerine, öğrencilerden okul transkriptlerini isteyerek zekâ düzeyini belirleyebilirdik.
Son olarak benim naçizane görüşüm, sınav bağımlısı bir millet olarak, çocukların refahını iyileştirmenin, bu sınavlardaki puanlarını yükseltmekten çok yaşamlarını iyileştirmenin çok daha iyi bir yolu olduğudur ve oldukça peydadır.

İyi dileklerim sizlerle, sevgiler