Sedat ÇAĞLAR yazdı : BALKAN TÜRKLERİ (MUHACİRLER) - Niğde Haber Gazetesi

Bugün Balkan Türkleri diye tanımladığımız soydaşlarımızın hikâyesine baktığımızda; kahramanlıklarını, acılarını, trajedilerini ve üzüntülerini bir zaman tüneli içerisinde görebiliyoruz.
Türklerin balkanlara göç etmesi, Osmanlı Devleti’nin iskân politikası ile ilgilidir. Orhan Bey ile 1300’’lü yılların ortasında başlayan balkanlara göç ve yerleşme politikası I. Murat dönemi ile düzenli olarak yapılmaya başlanmıştır. Türklerin balkanlara göçündeki temel amaç, yapılacak olan fetihlerin devam etmesini sağlamaktır.
Balkanlarda fethedilen yerlere Anadolu’dan göç ettirilen Türkler yerleştirildi. Balkanlara yerleştirilen Türkler, aralarında anlaşmazlık olan aileler başta olmak üzere fethedilen Türk beyliklerinden oluşmaktaydı. Özellikle Karamanoğlu beyliği Osmanlı Devletine katıldığında Karamanoğlu Türklerini balkanlara yerleştirmişlerdir. Osmanlılar fethettikleri yerlerde halka hoşgörü ile davranmışlardır. Halkın inançlarına saygı göstermişlerdir. Bütün bunlar yerel halkın Osmanlıya bağlılığını arttırmıştır. Fethedilen yerlere mimari eserler kazandırmışlardır. Bunların başında camii, medrese, hastane, çeşme, köprü gibi eserler gelmiştir. Böylelikle balkanlara Türk İslam medeniyetinin özellikleri kazandırılmış oldu. Balkanlara göç edenlerin tekrar Anadolu’ya dönmeleri engellenmiştir. Ayrıca yerleşik düzene geçerek yerleşilen yerlerin askeri siyasi ve ekonomik düzenleri sağlanmıştır. 
Osmanlının balkanlardaki fetih ve yerleşme politikasının sonucu olarak; balkanlarda Türk kültürü yerleşmiştir. Balkanlarda Türk nüfusu artmıştır. Şeyhlerin ve Dervişlerin kurduğu tekke ve zaviyeler ile bölgede Müslüman halk artmıştır. O coğrafya İslamlaşmıştır. Böylelikle 600 seneyi aşkın bir zamanda Osmanlı o bölgede hükümdarlığını sürmüştür. Bugün Makedonya’dan Kosova’ya, Bulgaristan’dan Yunanistan’a, Bosna Hersek’ten Romanya’ya kadar Türk İslam izine rastlanıyorsa, Türkçe konuşuluyorsa, camilerde ezan okunuyor namaz kılınıyorsa, bütün bunlar Balkan Türklerinin eseridir. Bu gün balkanlarda 1 milyona yakın Türk yaşadığı düşünülmektedir. O bölgeden bütün dünyanın saygı ile andığı bilge kral Aliya İzzet Begoviç gibi bir lider çıkmıştır. Balkan savaşları ile birlikte Osmanlı gücünü kaybetmiştir. Oradaki Türk ve Müslüman tebaa büyük acılar yaşamış, katliamlara maruz kalmıştır. Birçok saldırlar yaşamışlardır. Yerlerinden edilmişlerdir. Mallarından mülklerinden olmuşlardır. Ölmüşlerinin mezarlarını ve anılarını, yaşanmışlıklarını geride bırakmışlardır. Lozan Antlaşması ile birlikte 1923 – 1924 yılları arasında Türkiye ve Yunanistan arasında nüfus mübadelesi yapılmıştır. Batı Tırak Türkleri ile İstanbul’da yaşayan Rumlar bu mübadeleye dâhil edilmemiştir. 1989 yılında ise Bulgaristan’daki İsim değiştirme zorunluluğu başta olmak üzere karşılaşılan birçok baskıdan dolayı Türkiye ye bir göç gerçekleşmiştir. Ama ne acıdır ki 1923 -1924 mübadelesini başlangıç sayarsak 100 yıl önce acı dolu, hüzünlü hikâyeleri ile göç etmek zorunda kalan Türk ve Müslüman soydaşlarımız Balkanlarda Türk diye kabullenilemezken, Anadolu’da da muhacir diye yerli halk tarafından kucaklanamamış, benimsenmemiştir. Bundan 20 yıl öncesine kadar aynı köyde yaşayan yerli tebaa ile Balkan Türkleri arasında hep ikilik görülmüştür. Camileri farklı olmuştur. Kahve ve kıraathaneleri ayrılmıştır. Birbirlerinden kız alıp vermeler son yirmi yıldır yeni yeni başlamıştır. Oysaki 1300 yıllarında göç ile başlayan bu meşakkatli zorlu hikâye yine 1923 te göç ile hüzünlü acılı bir şekilde son bulmuştur. Acı ve cefayı yaşayan soydaşlarımız kardeşliği, birlikteliği, sevgiyi ve hoş görüyü çoktan hak etmektedirler.  Atalarının onurlu ve vakur duruşunu ke ndilerine miras alan balkan muhacirleri bu gün ülkemizin bir kültür değeri olarak yemekleriyle giyimleri ile şiveleri ile örf ve adetleri ile renkli bir şekilde ülkemizde yaşamaya devam etmektedirler.