Müslümanlar olarak neyi niçin yaptığımızı, nelerin lehimize olduğunu bilmemiz ne kadar gerekliyse neleri yapmamamız gerektiğini, nelerin aleyhimize olduğunu bilmek de o kadar gereklidir. Ebu Hanife fıkhı tarif ederken şu ifadeleri kullanmıştı: “Fıkıh kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir.” 
Bizler toplumumuzu din konusunda aydınlatmakla, en doğru bilgileri vermekle, yanlışları düzeltmekle,  hayra ve güzel ahlaka yönlendirmekle mükellefiz. Bu bağlamda yazımızda çokça sorulan bir hususu izah etmek istiyorum: “Kur’ân Latin harfleriyle okunabilir mi ve bu okumadan hatim olur mu?”
Rabbimiz kelamında defalarca Kur’ân’ı Arapça indirdiğini beyan etmiştir. Mesela Yusuf suresi 2. ayet şöyle:  اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰناً عَرَبِياًّ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”Taha suresi 113. ayette ise وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا فٖيهِ مِنَ الْوَعٖيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً “İşte, sakınsınlar yahut hatırlamalarını sağlasın diye onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda uyarılarımıza tekrar tekrar yer verdik.”buyrulmuştur.  İbrahim suresi 4. ayet Kur’an’ın neden Arapça olduğunu anlamaya yardım eder:    وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهٖ لِيُبَيِّنَ لَهُمْؕ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْدٖي مَنْ يَشَٓاءُؕ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ “İstisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açık açık anlatsın; bundan sonra Allah dilediğini sapkınlık içerisinde bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. O, güçlüdür, hikmet sahibidir.”
Fussilet uresi 44. ayette meselenin bir başka yönü öne çıkarılır: وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُؕ ءَاَۭؗعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّؕ قُلْ هُوَ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌؕ وَالَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ فٖٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىؕ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعٖيدٍ   “Şayet biz onu yabancı dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: “Âyetlerinin açık seçik anlaşılır olması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı dilden bir kitap, öyle mi!” De ki: “O, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.” Yani Kur’ân’ın Arapça dışında bir dilde indirilmesi zaten mümkün değildir. 
Kur’an’ı Kur’ân yapan ve diğer kitaplardan ayıran temel unsurlara dair özellikle tefsir usulü eserlerinde tarifler bulunabilir. Ancak ben Kur’an’ın bizzat kendinden bir Kur’an tarifi vereceğim. Şuara suresi 192-196. ayetler arası:

 - وَاِنَّهُ لَتَنْزٖيلُ رَبِّ الْعَالَمٖينَؕ 

-نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَمٖينُۙ

-عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرٖينَۙ

-بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبٖينٍؕ

-وَاِنَّهُ لَفٖي زُبُرِ الْاَوَّلٖينَ

“Şüphesiz bu Kur’an âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir.  O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır.” 
Bütün bu ayetlerden çıkan sonuç şudur: “Kur’an ancak Arapça olduğunda Kur’an’dır. Arapça dışındaki bir dilde yazılmış ve adına Kur’an denilen bir kitaba Kur’an denilemez.” Burada Arapçayı kutsallaştırmak gibi bir gaye yoktur. Hakikatte hiçbir dilin kutsallığı yoktur. Zira Rabbimiz’in Rum suresi 22. ayette وَمِنْ اٰيَاتِهٖ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِمٖينَ “O’nun kanıtlarından biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.” demesi dillerin farklı olmasının Allah’ın varlığının delili ve O’nun bir takdiri olduğunu işaret eder.
Ayrıca her dilin kendine özel bir fonetik yapısı vardır. Bu yapı başka bir dile aktarıldığında kaybolur ve hatta kaynak dilde yer alan kelimenin anlamı dahi değişebilir. Mesela Türkçe’de bir tane “se” harfi vardır. Ancak Arapça’da üç tane “se” harfi vardır. Arapça’da yer alan “dad” harfini ağızdan çıkış yerine dikkat etmeden başka bir ses ile okuduğumuzda Türkçe yazılan kelime ile ayette anlatılmak istenen anlamdan başka bir anlama girmiş oluruz. Örnek olarak çok iyi bildiğimiz bir sureden örnek vereceğim. Fatiha suresinin son kelimesi “dad” harfiyle başlayan الضَّٓالّٖينَ dir. Kelime burada yazıldığı gibi okunduğunda dalalete düşen, sapıtan anlamına gelmektedir. Fakat biz bu kelimeyi Türkçe olarak yazdığımızda kelimenin fonetiği değişecek ve ya Arapçadaki “dal” harfiyle okunuyormuş gibi  “dâllîn” yazılacak ve bu durumda anlam “delalet edenler” olacak ya da  “dad” harfini  “zı” harfi gibi “zâllîn” şeklinde okunarak “zallîn” yazılacak ve anlam “gölgelenenler” olacaktır. Asli hali dışındaki herhangi bir okuma ayette anlatılmak istenen şeyi ifade edemeyecektir.
Meselenin bir başka yönü olarak Kur’an kelimelerindeki Arapça harflerin oluşturduğu ritim, retorik ve manayı hissettirme üslubu hatırlanmalıdır. Bu Kur’an’ın mükemmelliğinin ve mucize oluşunun sonucudur. Mesela “Nas Suresi”nin bütün ayetleri “sin” harfiyle biter. Bu harf  “hems” sıfatına sahiptir. Hems sesi gizlemek ve fısıldamak demektir. Surede insanların kalplerine vesvese veren şeytandan bahsedilir. Şeytanın vesvesesi ise gizlidir ve adeta fısıldama gibidir. Bu bağlamda “Nas Suresi”ndeki her “sin” harfiyle şeytanın sinsiliğinin farkına varmış oluruz.
Dolayısıyla Kur’ân Arapça dışında hangi alfabeyle yazılmış olursa olsun bu Kur’an olmaz ve böyle bir dilde yazılmış kitabı okumakla da hatim yapılmış olmaz. Din İşleri Yüksek Kurulu  03.03.2021 tarihli ve 15 nolu fetvası da aynı doğrultudadır. Bu sebeple dinini doğru yaşamak, kutsal kelamdan doğru bir şekilde istifade etmek ve hatim yapma sevabını almak isteyen bir Müslüman Kur’an’ı Hz. Peygamber’e indirilen dil ile asli haliyle öğrenip okuma gayretinde olmalıdır. Bu süreç içerisinde iken Kur’an’dan uzak kalmamak adına Latince de olsa bazı sure ve ayetleri okumasına günah ve haram hükmü verilmemelidir.
Rabbimiz bizleri kelamını öğrenmekte ve öğretmekte,  okumakta ve okutmakta, hayat veren mesajlarını anlayıp uygulamada muvaffak eylesin.
(Dr. Yavuz Tuğberk)