Kur’an ayetlerinin ve surelerinin geniş bir şekilde açıklanmasına tefsir deniliyor. Geçmişten günümüze kadar yazılmış birçok tefsir kitabı vardır.
             Kurtûbi tefsirinde geçen bir olay özetle şöyledir: Bir adam, dinlerin hangisinin daha doğru ve daha güzel olduğunu anlamak ve denemek istedi. Tevrat, İncil ve Kuran’ı aldı, kendisi hattat idi, yani güzel yazı yeteneği vardı. Her kitaptan bir bölümü güzel bir yazıyla, bazı kelimeler ilave ederek, bazı kelimeleri çıkararak yazdı. Sonra Tevrat’ı Yahudi âlimlerine gösterdi. Yahudiler onu kabul edip incelediler, çok memnun oldular ve ona çeşitli hediyeler verdiler. Sonra eliyle yazdığı İncil’in bölümünü papazlara gösterdi. Onu yüksek bir fiyatla aldılar ve onu ödüllendirdiler. Sonra Kur’an ile ilgili yazdığı bölümü Müslüman âlimlere verdi. Müslümanlar onu incelediler. Onda bazı eksiklik ve fazlalık bulunca adamı azarladılar ve hükümdara şikâyet ettiler. Hükümdar adamın cezalandırılmasını istedi. Bunun üzerine adam İslamı kabul ettiğini açıkladı. Hikâyesini onlara anlattı ve dinleri denediğini ve neticede İslamın hak din olduğunu anladığını bildirdi.
             Allah’ın gönderdiği son din olan İslamın, hak din olduğuna dair o kadar gerçek belge ve deliller var ki, en ufak bir tereddüt ve şüpheye imkân yoktur. Buna rağmen, günümüzde bazı insanların özellikle gençlerin dinden uzaklaşmaları, ateizm ve deizm gibi batıl düşüncelere sapmaları aklın alacağı bir durum değildir.
              Bazı insanların dine karşı soğuk ve mesafeli olmasının elbette çok sebepleri vardır. Ve bu konu, bilimsel verilere dayalı uzun araştırmaların ve incelemelerin konusudur. Bu kısa yazımızda konuyla ilgili bazı düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.
             Başta, gayri müslimlerin özellikle misyonerlerin, İslam, Kur’an ve peygamberimiz hakkında kafa karıştırıcı açıklamalar ve iddialarda bulunmalarıdır. Tabiî ki bu iddiaların hepsinin cevabı vardır. Yine bazı aşırı örgütler sebebiyle, İslamın terör ve şiddetle ilişkilendirilmesi, büyük imkânlara sahip küresel çaptaki aktörlerin İslamı yok etme çabalarının durmaksızın devam etmesi. Ve buna karşılık Müslümanların bu yıkıcı faaliyetleri önleyecek bilinç ve imkânlardan mahrum olması.
             Müslümanlıkta ‘din adamlığı’ diye bir sınıf yoktur. Ancak dine hizmet amacıyla ortaya çıkan bazı oluşumların, fikir ve kültürden yoksun olmaları ve gerekli donanıma sahip olmamaları da önemli sebeplerden biridir. Diğer dinlerin, din adamlarına bakıyoruz, birkaç dil biliyorlar, psikoloji ve sosyoloji gibi bilimlerden hareketle insanlara ulaşmaya çalışıyorlar. Bizde ise aynı çaba ve performans maalesef yeterli bir düzeyde değildir.
            Merhum Nurettin Topçu, çeşitli eserlerinde, geçimini dinden sağlayan din adamlarına ağır eleştirilerde bulunur. Onların, resim günah mı, kolonya haram mı, erkekler başı açık namaz kılabilir mi gibi anlamsız tartışmalarla oyalanıp durduklarını belirtir. Bunların toplumun sırtında bir parazit olduklarını ve dinin gerçek ruhunu unutturucu zararalı bir unsur olduklarına dikkat çeker ve şöyle der:”Bu din adamları sınıfı ortadan kalkmalı, onların yerini, Allah sevgisini yeryüzüne serpmeye kabiliyetli, fedakâr, aşk ve hizmet adamlarından meydana gelecek, sağcısı ile solcusunu da birlikte kucaklayan asrın kurtarıcısı olacak din adamları almalıdır.”
            İnsanları dinden soğutan önemli sebeplerden biri de; dinin siyasete, çıkar ve menfaate alet edilmesidir ki, maalesef bunun örnekleri çoktur. Böyle insanlara bakarak dinden uzaklaşmak da asla doğru bir davranış değildir. Örnek almamız gereken, dinin bizzat kendisi, sahih kaynakları, Peygamberimiz ve onun yolundan giden büyük âlimler olmalıdır.
            İnsanın mutlu olması sadece yeme, içme, gezip tozmayla ve bedeninin ihtiyaçlarını karşılamakla sağlanamaz. İnançla, ibadetle Yüce Allah’a bağlanıp, hayatımıza sonsuzluktan izler katarak ruhumuzu da beslersek sanırım gerçek mutluluğa ulaşmış oluruz.
Selam ve dua ile...
(Nizamettin YILDIZ)