Meyl-i canan etmesin her kim ki kıymaz canına”

ŞEB-İ ARUS

        En büyük acı, ayrılık acısıdır. Ölüm acısı bile bu acının yanında hiç kalır. Nitekim şüheda ruhunu teslim ederken kendilerini aguşunu açmış bekleyen peygamberin gül cemalini seyrederken ölüm acısını duymazlar. Gülerek kendilerini sevgilinin kollarına bırakırlar. Ölüm, aşığı sevgiliye kavuşturan bir köprüdür. Asıl ölüm, sevgiliden ayrı düşmektir. Mü’minin ölümü ölmek değil, olmaktır.

        Şeb-i Arus, sözlükte "düğün gecesi" anlamına gelir. Hazreti Mevlâna, öldüğü geceyi hakiki sevgiliye, "Hakk'a vuslat" (Allaha kavuşma) olarak değerlendirmiştir. O günü de düğün gecesi olarak tarif etmiştir. Bu yaklaşım aklın bittiği, imanın kemale erdiği noktadır.  Pervane gibi ışığa sevdalanmaktır.  Bu yüzden pervasız olur pervaneler. Yanmak pahasına ışığa koşarlar. Delilik mi dersiniz, körlük mü? Tercih sizin. Gerçi 'aşkın gözü kördür’ özdeyişini duymayan yoktur. Aşk ve akıl, gece ile gündüz gibidir. ‘Bir kimse ya âşıktır, aklı yoktur; ya akıllıdır, aşktan haberi yoktur.’ Akıl, sevgiliyi bulana kadar gereklidir, sonra yük olur. Nâra düşmeden, nûra ulaşılmaz. Vuslat için, ayrılık ateşiyle kavrulmak şarttır.

        Mecnun, Leyla’nın aşkıyla aklını yitirmiş, kendini çöllere vurmuştur. Artık insanlardan kaçıp, vahşi hayvanlarla dost olmuştur. Leyla gündüz hayalinde, gece ise düşündedir. Fikri zikri hep Leyla olmuştur. Yürek yangını, kendi dâhil, her şeyi kül etmiştir. Ortada Leyla’dan başka hiçbir şey kalmamıştır. Bir zaman sonra kendi varlığını da unutan Mecnun, ‘Ben Leyla’yım demeye başlar. Hatta çölde yalın ayak gezerken ayağına batan dikenleri, Leyla’nın canı yanar diye çıkarmak istemez. Günümüzde sevdalılara 'Leyla' denmesi de bu yüzdendir işte.

        Mecnun’un yolu bir köye düşer. Bir de ne görsün, köyün meydanında büyük bir ateş yanıyor, ateşin alevleri gökyüzünü kaplamış. Ahali meydanda toplanmış, hepsi endişeli. Selam verir Mecnun. Hayrola, der. Bu insanlar neden toplanmış, bu ateş neyin nesi. Derler ki, ey yabancı, bu köyde çok güzel bir kız vardır. Köyün bütün gençleri bu kıza sevdalıdır. Kız âşıklarını imtihan etmek için, bu ateşi yaktırmıştır. Kim ki ateşe girer, o gerçek âşıktır, gerisi yalancı. Kendisi de evinin penceresinden bakmaktadır.

Mecnun gençlere dönüp:

‘Haydi gençler, ne duruyorsunuz? İşte fırsat ayağınıza geldi, gösterin aşkınızı’ der.

        Lakin ateş öyle büyük ki, değil girmek, yaklaşmak ne mümkün!

Gençlerden biri koşar, ateşin sağından, diğeri solundan kaçar. Hiçbiri ateşe yaklaşamaz. Fakat içlerinde biri var ki, gözlerini yumar, büyük bir kararlılık ve metanetle ateşin üstüne yürür. Bütün gözler ona çevrilmiştir. Leyla da şaşkınlık içindedir. Bu kadarı da fazla doğrusu... Hep bir ağızdan çığlık atar ahali. “Yapma!” derler. Fakat delikanlı kendinden geçmiş gibidir. Âdeta sağır olmuştur. Tereddütsüz ateşe girer. Feryatlar Arş'a yükselir. Yazık oldu delikanlıya…

Az sonra delikanlı ateşin öteki ucundan çıkar. O da ne? Eteği bile tutuşmamıştır. Bu kez şaşkınlıktan ağızları açık kalır ahalinin. Nasıl olur, hiçbir şey anlamadık derler. Sanki ateşe girmemiştir.

Mecnun şaşkın hâldeki insanlara:

"Siz ateş görmediniz, aşk denen alevleri kalpte söndürmediniz. Bu ateş, benim içimdeki aşk ateşinin yanında, olsa olsa, serinlik olur" der ve kendisini yakan Leyla’ya göz ucuyla bakarak:

“Senin yaktığın kalbi ateş yakamaz Leyla!

Ve sana bu göz ile kimse bakamaz Leyla!

Acıların elemin aşktır en tatlısı bil.

Ey Leyla, sana âşık olmayan insan değil!” diye feryat eder. Bir ömür Leyla için kanlı yaşlar döken Mecnun, Leyla’yı ararken Mevla’yı bulur. Mevla’yı bulmadan, Leyla bulunmaz. Leylamız, Mevla’mızdır zira. Mevlana da Mecnun gibi deli divane olmuştur. Vuslatın da tek şartı can vermek olduğunun idrakiyle ölüm gecesini düğün gecesi olarak görmüştür. Zira sevgiliye kavuşmanın başka bir yolu yoktur.

        Aşk, ab-ı hayattır... Akıllılar öldü, âşıklar gönüllerde yaşıyor. Âşıklara ölüm yoktur. Aşk, insanın ruhunu öldüren manevi mikropları yok eden devadır. En iyi dezenfektan aşktır. Gönül kirleri ancak aşk ateşiyle temizlenir. Aşk ateşi, sevgiliden başka her şeyi yakar, yok eder. Ayrılık, âşıkların cehennemidir... Cehennemdekiler cemalullahı görebilselerdi, o büyük azabın acısını duymazlardı. Ayrılık acısı cehennemden beterdir. Zaten cehenneme düşmeye sebep de sevgililer sevgilisinin yolundan ayrılmaktır. "Şeb-i Arus"un tılsımı burada gizlidir!