“Müslümanlık garip doğdu, sonu da garip olur. Gariplere müjdeler olsun.” Başta Gazze olmak üzere Müslüman’ların çektiği bu acılar, ne ilktir, ne de son olacaktır. Nice işkencelere maruz kalan ilk Müslüman’ların tek suçu, La ilahe illallah Muhammedün Resûlullah demeleri idi, şimdiki Müslümanların tek suçu, yine Allah demeleri, vatan demeleridir. Lakin kafirlerin bin dört yüz seneden beri anlamadıkları bir husus var o da; “Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” hakikatidir. (Saff Sûresi 8. Ayet.) Bir zamanlar aynı canavarlar bizim vatanımıza da musallat olmuş, öz yurdumuzda yüz yıldır unutamadığımız ölümler ve acıları yaşatmışlardı. Soykırımcı İsrail’in çıkardığı bu yangın inşallah kendi sonunu getirecektir. Zira insanlık tarihi zulme uğrayan, öldürülen milletlerin yok edilemediğini, bilakis daha çok var olduğunu göstermiştir.
Bedir ve Uhud savaşlarına katılan Âmir bin Füheyre radiyallahu anh, hicretin 4. yılında Necidliler’e gönderilen yetmiş kişilik irşat heyetinde yer aldı. Heyet Bi’rimaûne’ye geldiğinde tuzağa düşürüldü. Cebbâr bin Sülmâ’nın attığı mızrak, henüz kırk yaşında olan Hazreti Âmir’in sırtından girip göğsünden çıktı. O anda Âmir, “Vallahi ben kazandım!” diye haykırınca öldürdüğü insanın son nefesindeki bu sözüne bir mana veremeyen Cebbar, günlerce üzerinde düşündüğü bu olayın tesiriyle daha sonra Müslüman oldu. Hakiki mü’minler her zaman kazanır. Şehadet demek, ölümsüzlük iksiri içmek demektir. Şehidler canını canana teslim ederken hiç acı duymazlar. Sevgililer sevgilisinin aguşunda, doyumsuz cemalini seyrederken gözlerini cennette açarlar. Onlar için artık kabus bitmiş, sonsuz ni’metler başlamıştır. Onlara kıyan kafirler ise üç gün daha yamyamlar döktükleri kan ve göz yaşı içinde helak olup gideceklerdir.
Dünya çok katliamlar, soykırımlar, vahşetler gördü, lakin hiç bu kadar seyirci görmedi. Fakat gün gelecek insanlık bugünün seyircilerinin acıklı halini seyredecek. Dünya böyledir; bugün bana, yarın sana. Yok olan Gazze ya da Filistin değil, insanlığın ta kendisi. Hatta denilebilir ki insanlığın nefes aldığı tek yer Gazze ve Filistin topraklarıdır. Dünyanın diğer coğrafyalarında Necip Fazıl’ın tabiriyle, hayat süren leşler, şuursuzca zevk ü sefasını sürdürmektedir.
Savaşın da bir hukuku vardır. Gazze’de kameralar karşısında soykırım yapılırken, Filistin’de masum insanlar, minik yavrular, hamile kadınlar, çocuk yaşlı demeden yediden yetmişe savunmasız insanlar acımasızca katledilirken yuvarlak dünya dönmeye, insan olduğunu sanan sekiz milyar varlık da seyretmeye devam ediyor. Şayet azıcık insanlık kalmış olsaydı yaşananlar karşısında sıkılır, utanır, ürperir ve bir tepki verirdi. Az sayıdaki insan da gözyaşı içinde kısık sesleriyle yaratana dua ediyor. Ya Rabbi! Bizim elimiz varmıyor, gücümüz yetmiyor. Sen bu kana susamış acımasız yaratıkları kahreyle. Mazlumları halas eyle. İmdat eyle!
“Senden erişmezse aman
Olur kamu işler yaman”
(İdris İspiroğlu)