Gazi KARABULUT yazdı : HANGİSİNİ ANLATALIM, HANGİSİNE YANALIM? - Niğde Haber Gazetesi
Elbette unutmayacağız ve unutturmayacağız.
Çünkü ihtilal ile yaşananlar; sadece acıları yad etmenin değil, çekilen ıstırapların neden birlik olmamız ve birlikte hareket etmemiz gerektiğinin ifadesidir.
Ahde vefanın adıdır.
Ülküdaşlığın karındaşlıktan daha ileri seviyede olduğunun ispatıdır.
Ülkücülüğün bir yaşam ve eylem tarzı olduğunu anlama namına bir muhasebedir.
Ülküdaşlık hukukuna halel getirmenin, ne büyük bir vebali de yüklenmek olduğunun göstergesidir.
Düşünün ki vatan için mücadele edip millet için şehit düşen bir davanın gencecik evlatları zindanlarda çürütülüp işkencelerle ölüme yolcu ediliyorlar.
Ve yine kendileri, çile ve ıstırap ile inlerken yakınları yokluğun, yoksulluğun, yalnızlığın pençesinde kıvranıyorlar.
Suç yok, ama suçlayan bir kara zihniyetin, kirli taşeronu var.
Anlatmakla bitmeyecek kadar derin yaraların inim inim inlettiği bir nesil…
Hangi birinden bahsetsen yüreğini kanatacak destanlar…
Kılıçkıran ile başlayıp adeta şehitler, gaziler kervanına eklenen binlerce isim…
Hayalleri…
Umutları….
Yakınları….
Sevdikleri…
Ülküleri….
Sadece 12 Eylül ile idam sehpasına kurban edile dokuz gencin hikayesi bile beynimizi dumura uğratacak sahneler barındırıyor.
Gencecik yiğitler…
Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim 1980, Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi’nde,
Cevdet Karakuş, 4 Haziran 1981, Elazığ Kapalı Cezaevi'nde,
İsmet Şahin, 20 Ağustos 1981, Paşakapı Cezaevi'nde,
Fikri Arıkan, 27 Mart 1982, Mamak Askeri Cezaevi'nde,
Ali Bülent Orkan, 13 Ağustos 1982, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde,
Cengiz Baktemur, 2 Mayıs, 1982, Elazığ Kapalı Cezaevi'nde,
Ahmet Kerse, 31 Ocak 1983, Gaziantep Cezaevi'nde,
Halil Esendağ, 5 Haziran 1983, İzmir Buca Cezaevi'nde,
Selçuk Duracık, 5 Haziran 1983'te İzmir Buca Cezaevi’nde idam edildiler...
Mustafa, idam edildiğinde 22 yaşındaydı. Hep suçsuz olduğunu söyledi. Nitekim idamından birkaç saat önce gerekli bilgiler ve belgeler avukatlar aracılığı ile hem mahkemeye hem de gece yarısı Milli Güvenlik Kuruluna ulaştırılmasına ve Kenan Evren’e de iletilmesine rağmen “Doğru ama yapacak bir şey yok infaz gerçekleştirilsin” denilerek sehpaya gönderildi. Kelimeyi şehadet getirerek davasının ölümsüzlüğünü haykıra haykıra Rabbine kavuştu.
Cevdet de çok genç yaşta veda etti dünyaya… Memleket sevdası ile “acı gurbet” dediği Almanya’dan vatanına dönen ve sevdalısı olduğu Elazığ’da, Kapalı Cezaevinde hücreye kapatılan Cevdet, suçsuzluğunu kendi savunmak zorunda kalmıştı Elazığ barosu davayı üstlenmediği için. Hiç alakası olmadığı bir avukatın ölümünü onca işkenceye rağmen reddetmiş ama sabaha karşı tekbirlerle serin bir havada kavuşmuştu Allah’a.
İsmet, beladan kaçmak için ayrılır doğduğu topraklardan. Trabzon’dan İstanbul’a gelir. Lakin kaldığı evi adres gösterirler güvenlik güçlerine “Bu evde Dev sol militanları kalıyor.” diye. Olayların ardından düşer cezaevine ve “asker katili” derler ona. Dayanamaz yüreği bu iftiraya. Kur’an okur, göz yaşı döker. Paşakapı’da idama götürülürken de son sözü “Allah şahit ki ben asker öldürmedim” olur. Lakin gecenin karanlığında çığlığın ardından gelen çığlıklar sağır kulaklara ulaşmaz.
Ah Fikri… Mamak’ta hücresinde tefekkürdeyken “Gidiyoruz” dediler. Çünkü devrin despotu “Asmayıp da besleyecek miydik?” diyordu. Bir isteğim var dedi. Arkadaşlarımla helalleşmek istiyorum.
Tek tek helalleşti ve “Ardımdan bir Fatiha okuyun.” dedi. Son sözünü sordular. Haykırdı doğan güneşe duyurmak istercesine:
Vatan sağ olsun!