YALAN

Daha çocukken beynimize kazınır “aman evladım yalan söyleme”. Oysa daha çocukken başlarız yalanlara. O yaşta yalanlar; baba şamarından, anne terliğinden, öğretmen azarından, ustanın yumruğundan kurtulmak, amiyane tabirle “kuyruğu kurtarmak” içindir.

O yalanların zararının çapı kısadır, birkaç kişi arasındadır, bir süre sonra da unutulur gider. Hatta ilerde hoş bir anı olarak anlatılır bile.

Büyüdükçe yalanın çapı da büyür, açtığı yara da. Lakin hala sınırlı alan içindedir biraz daha fazla acıtır, biraz daha kalbe vurur.

Lakiiiiiiin;

Devlet yalan söylerse işte onun bedeli çok ağır, çapı büyük, menzili uzun olur.

Ben bu yaşımda yalanı keyfine de söylerim, böbürlenmek için de, hava atmak için de ve böyle bir lüksüm de var.

Oysa devletin böyle bir lüksü yoktur.

Devlet dediysen soyut kavram olarak değil de işlevsel mekanizmasıyla düşünün yani kurumlardaki idareciler, bürokratlar, siyasiler, bakanlar, müdürler, gazeteciler, iş adamları falan.

Toplumu etkileyecek konularda bilerek ya da bilmeyerek yalan söylemek toplum nezdinde büyük yaralara ve travmalara yol açar. En hafifinden “yahu bu adam da yalan söylerse biz ne yapalım” noktasına getirir ki telafisi yoktur.

Yalanın iyisi kötüsü, azı çoğu, büyüğü küçüğü, beyazı pembesi olmaya olmaz tamam. Lakin bireysel ve toplumsal yalanı da verdiği zararı da dozunu da çok iyi düşünmek gerek.

Halkın genelini ilgilendiren konularda iktidar ya da muhalefet, ya da devleten her hangi bir kurumundan yapılan açılama ya da çıkarlarını korumak amacıyla bir özel sektör bir konuda yalan söylüyorsa bunun hukuktaki karşılığı azdır veya çoktur ama dinimizdeki karşılığı ağırdır.

Zaten Yalan ile ilgili; Bakara 188, Al-i İmran 78, İbrahim 22, Hac 30, Furkan 72, Casiye 7, Kalem 10, Leyl 8-9-10 ayetlerine bakan, okuyan ve anlayanların tevessül etmesi düşünülemez bile.

Çocukça ve safça yalanlar dışında hayatınızın hiçbir safhasında yalanın olmadığı günler dilerim.