(1892- 1912)

Niğdeli Ethem Onbaşı Balkan Savaşlarında şehit verdiğimiz binlerce Mehmetçikten bir tanesidir. Onu şehit olan diğer Mehmetçiklerden ayıran ise bir kahramanlık hikâyesidir. Kahramanlıklar hep rütbeli komutanlar arasından çıkmaz. Bazen tarihin yazdığı kahraman Ethem Onbaşı gibi bir er, bir onbaşı veyahut bir çavuş da olabilir. Çünkü kahramanlık rütbe işi değil yürek, iman ve vatanperverlik işidir.

Ethem Onbaşı 1309 yani 1892 yılında Niğde’de doğmuştur. Babasının adı Hasan, annesinin adı Şöhret’tir. Babası Kunduracı Hasan olarak bilinir ve mesleğinin kunduracı olduğu görülmektedir. Edinilen kaynaklara göre Niğde şehir merkezinde yaşamışlardır. Soyadı Kanunu çıktığında “Yıldız” soyadını almışlardır. Kardeşi var mı, varsa kaç kardeşi olduğu bilinmemektedir. Kıymetli annesini Ethem Onbaşı’yı şehit verdikten sonra kısa bir süre içinde eşi Kunduracı Hasan’ı da kaybetmiştir. Bu elim olaylar karşısında Şöhret Hanım ağıtlar yakmaya başlamıştır. Yaktığı ağıtların bazıları Türk Edebiyatına girmiş bulunmaktadır. Ethem Onbaşı’nın kahramanlık hikâyesi Niğde kamuoyunda da geniş bir yankı bulmuştur. Bugün Niğde Şehir Merkezinde Selçuk Mahallesinde bir caddeye Ethem Onbaşı’nın ismi verilmiştir. Ayrıca Kırklareli’nde Ethem Onbaşı’nın gösterdiği kahramanlığa atfen bir anıt yapılmıştır.

Niğdeli Ethem 1912 yılında Balkan Savaşı'na katılmak üzere 19 yaşında Niğde ilinden gelerek Kırklareli ilindeki birliğine katılmıştır. 1912 yılında Bomkaya - Yurttepe arasında saldırıya geçen 250 kişilik bir Bulgar taburuna karşı yanındaki üç arkadaşı ile birlikte Taş Tabya'daki makineli tüfek mevziisinden dört saat süreyle savaşmış, arkadaşları şehit olduktan sonra bir buçuk saat daha savaşmaya devam ederek şehit düşmüştür. (https://kirklarelienvanteri.gov.tr/nigdeli-sehit-ethem-onbasi-aniti-317)

Ethem Onbaşı I. Balkan Savaşı’nın cereyan ettiği 1912 yılında göstermiş olduğu kahramanlıkla savaşa damgasını vurmuştur. Sadece Mehmetçiğin ve yüce Türk Milletinin değil düşman askerlerinin de saygısını kazanmıştır. Şehit düştüğü Kırklareli ilinde bir kahraman olarak saygıyla yâd edilmektedir.

Kırklareli Taştabya’ya 250 kişilik Bulgar birlikleri şiddetli saldırılarına devam etmektedir. Saldırı sonucunda Osmanlı askerleri bozguna uğrayarak geri çekilmeye başlar. Çekilen Osmanlı askerlerinden geride Niğdeli Ethem Onbaşı ile birlikte dört asker siperlerinde kalmıştır. Bu dört askerin en kıdemlisi 20 yaşındaki Ethem Onbaşı’dır ve liderlik yapma görevini de kıdemi gereği ona düşmektedir. Bu kahraman dört asker teslim olmaktansa savaşarak şehadet şerbeti içmeyi tercih ederler ve savunmaya devam ederler. 250 Bulgar askerine karşı şehit olmaya ant içmiş kahraman dört Türk askeri saatlerce çarpışır. Zaman geçtikçe kahraman Mehmetçikler teker teker şehadet şerbetini içmektedir. Geride sadece Ethem Onbaşı kalmıştır. Ethem Onbaşı tek kişi de kalsa bulunduğu bölgeyi düşmana teslim etmemek için çarpışmaya devam etmektedir. Yalnız başına saatlerce savaşan Ethem Onbaşı sonunda düşman askerlerinin mermilerinin hedefiyle ağır yaralanır. Türk siperlerindeki silah sesleri kesilince ortalığa derin bir sessizlik çökmektedir. Bulgar askerleri tabyaya girdiklerinde ağır yaralı bir halde ve kıyafetleri akan kandan kıp kırmızı olmuş Ethem Onbaşı’yı bulurlar. Ethem Onbaşı, uzun boyuyla yere serilmiş ve elinde silahını bırakmamış bir şekilde yerde yatmaktadır. Bulgar birliklerinin komutanı Ethem Onbaşı’yı yaralı bir şekilde görünce Ethem Onbaşı’ya su vermeleri emrini verir. Bulgar askerinin uzattığı suyu eliyle iten Ethem Onbaşı düşmanın elinden su içmem der. Kendisinden geçerken su diye sayıklar. Bulgar askeri tekrar su uzatınca yine su içmeyi reddeder. Düşman askerleri Ethem Onbaşı’nın yaralarına pansuman yapmak ister ama Ethem Onbaşı düşman elinden gelecek her şeyi reddeder ve oracıkta şehadet şerbetini içer. Bütün bu cereyan eden olaylar karşısında Bulgar komutan Ethem Onbaşı’dan etkilenmiştir ve Ethem Onbaşı’nın künyesine bakmak ister. Künyesinde 1309 (1892) doğumlu Niğdeli Hasan oğlu Ethem yazmaktadır. Bulgar komutan Ethem Onbaşı’nın 20 yaşında olduğunu ve şehit düştüğünü anlamıştır.

Nazif Karaçam Ethem Onbaşı’yı anlattığı Gazete Trakya’da yayınlanan yazısında şunları aktarır: “…Aradan yıllar geçer ve 1944 yılında Kırklareli kökenli Hüseyin adında bir öğretmen folklor araştırması yaparken yolu Niğde’ye düşmüştür. Niğde’de kunduracılık yapan Hasan adında bir tanıdığı vardır. Ancak Kunduracı Hasan çoktan ölmüştür. Onun dul eşi Şöhret Hanımla görüşür ve kendinden 1912 yılında Kırklareli’nde Balkan Savaşında şehit düşen Niğdeli Ethem Onbaşı’ya ait şu ağıt türküyü dinler.”

“Bir mektup salsaydım Kırkkilise önüne

Varsa değse Ethem’in eline.

Ayrılığın acısını bilseydim,

Sarılırdım zülüflerinin teline.

Azrail geldi kapımıza dikildi.

Nice yiğit şehit oldu döküldü

Garip anaların boynu büküldü

Ethem’imin şanı geldi toprağa, iline.”

Aradan yine yıllar geçtikten sonra biz Balkan Savaşı araştırmalarını yaparken yolumuz Kırklareli’nde görev yapan Konyalı bir subayla Taştabya’ya düştü. “Burada niye Niğdeli Ethem Onbaşı’nın kahramanlığını hatırlatacak bir şey yok.” diye düşünerek, hikâyeyi Tümen Komutanı Tümgeneral Hasan Varımlı’ya anlattık. Bir süre sonra Taştabya’ya Niğde Ethem Onbaşı’nın kahramanlığını sembolize eden mütevazı bir anıt yapıldı. Taştabya askerler tarafından terkedildikten sonra bu anıtçık şimdi yerinde durmuştur mu durmamıştır mı bilmiyorum. (Nazif Karaçam Gazete Trakya 02.12.2014.)

Image 20241211171802 1

(Fotoğraf: Ethem Onbaşı’nın Anıtı)

Ethem Onbaşı’nın muhterem annesi Şöhret Hanım hakkında ulaştığımız bilgiler ise şu şekildedir: Şöhret Yıldız, Niğde'de dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi bilinmeyen âşık, halk arasında "Deli Şöhret" veya "Şöhret Abla" olarak tanınır. Âşık, millî kahramanlarımızdan Ethem Onbaşı’nın annesidir. Kunduracı Hasan (Yıldız) Usta ile evlenen Şöhret Hanım, hem kocasını hem de oğlu Ethem’i kaybedince derin bir sessizliğe bürünür. İsmail Özmel, Şöhret Abla'nın o günlerdeki hâliyle ilgili şunları kaydeder: "Çocukluğumuzda, Kiğılı Camii avlusunda, dış cemaat yerinde yanında bastonu dayalı, siyah uzun mantolu, başı yazmalı, heybetli bir kadının oturduğunu ve namaz kıldığını görürdük. Saatlerce orada oturur bir sıkıntı alameti göstermezdi. Gözleri eskilere, ötelere takılmışçasına öyle sabit durur, muhakkak şehit oğlu Ethem’i görür gibi olurdu." (Özmel 2009: 245). Niğdeli Ethem 1912'de Balkan Savaşı'na katılmak üzere on dokuz yaşında Niğde'den gelerek Kırklareli'ndeki birliğine katılmıştır. 1912'de Bomkaya - Yurttepe arasında saldırıya geçen iki yüz elli kişilik bir Bulgar taburuna karşı yanındaki üç arkadaşıyla birlikte Taş Tabya'daki makineli tüfek mevziisinden dört saat süreyle savaşmış, arkadaşları şehit olduktan sonra bir buçuk saat daha savaşmaya devam ederek şehit düşmüştür (www.kirklarelienvanteri). Oğlu Ethem'in Balkan Harbinde Kırkkilise (Kırklareli) muharebesinde Bulgarlar tarafından şehit edildiğini öğrenince derin bir hüzne kapılır. Özmel, oğlunun şehit olması üzerine Şöhret Abla'nın durumuyla ilgili şu söyler: "Tanıyan yaşlılardan öğrendiğimize göre, çok çalışkan, konu komşu yardımına koşmaktan zevk alan bir kimseymiş. Oğlunun şehit olduğu haberini alınca hayata küsüp kendisini sessizliğe gömmüştür. Artık kendisini kaderin kollarına bırakmış, kalender bir hayatı sürdürmeye başlamıştır." (Özmel 2009: 245). Şöhret Yıldız'ın ne zaman, nerede vefat ettiği bilinmemektedir. (https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/deli-sohret-sohret-yildiz)

BAYRAK

Ey hilal sanma gökyüzünde bir simgesin

Sen İslam’ın yeryüzünde temsilindesin

Al bayrağın üstünde aksın, hep göklerdesin

Dalgalandığın toprağı vatana dönüştürensin.

***

Yıldız sanma ki hilalin önünde sade bir figürsün

Sen tarihten Türklüğün varlığını simgeleyensin

Albayrağ’ın yerde ve gökte ebedi nöbetindesin

Geçmişten geleceğe Türk adını yücelteceksin.

***

Hilale ve yıldıza al rengini kim verdi sanırsın

Toprağa düşen her kan, bayrağı al yapsın

Kan ile sulanan toprak vatan diye fışkırsın

Toprağa düşen şehit, orayı cennet yapmaktasın.