(KÖŞE YAZISI- ÇAĞLAR TUNCER)
Hepimiz bir şekilde bir hedefe odaklanarak yaşıyoruz, daha fazla para, daha fazla başarı, daha iyi bir yaşam. Ancak son yıllarda giderek artan bir gerçeği fark etmeye başladık. Zaman, artık ulaşılması en zor ve en değerli şey. Eskiden lüks, pahalı arabalarla, büyük evlerle, lüks tatillerle ölçülürken, bugün o kadar hızlı geçen zaman içinde; sahip olduğumuz zaman, en değerli lüksümüz haline geldi. Hangi saatte kalkacağımızı, hangi aktiviteleri yapacağımızı, kimlerle vakit geçireceğimizi seçebilme özgürlüğü, paradan çok daha fazla değer kazanmış durumda.
Teknolojinin ilerlemesi, dünyanın dört bir yanındaki gelişmelerle paralel olarak, yaşamımızda hızla değişen bir gerçeklik yaratıyor. Anlık haberler, sosyal medya paylaşımları, iş yerindeki beklentiler ve sosyal çevremizden gelen talepler… Tüm bunlar, zamanımızı daha da daraltıyor. Bizler de bu hengâme içinde “yapılması gerekenler” listesinin içerisinde kayboluyoruz. Peki, gerçekten ne istiyoruz? Yaptığımız işler ve günlerce süren koşuşturmalara ne kadar anlam katabiliyoruz?
Zaman, hem sınırlı hem de en çok harcanan kaynağımız. Ancak dikkatlice bakıldığında, zaman yönetiminin aslında bir bakış açısı meselesi olduğu görülüyor. Çoğu kişi, zamanı nasıl yöneteceğini bilmeden, sadece “geçiriyor.” Oysa zaman, insanların kontrol edebileceği bir şeydir. Fakat, bizler onu çoğu zaman başkalarına hizmet etmek için harcıyoruz. İş, aile, arkadaşlar, sosyal medya… Tüm bu dışsal baskılar, günümüzün karmaşasında, kendi zamanımızı nasıl daha verimli geçirebileceğimizi unutmamıza sebep oluyor. Bu noktada, kendi zamanımızı sahiplenmek, yaşam kalitemizi belirleyen en önemli unsur haline geliyor.
Zamanı nasıl kullanacağımızı belirlemek, aslında neyle meşgul olduğumuzdan çok daha fazla anlam taşıyor. Çoğu insan, bir şeylere sahip olmanın, bir hedefe ulaşmanın peşinden koşarken, bu sürecin kendisinde ne kadar değerli anların gizli olduğunu fark edemiyor. Her şeyin hızla tükendiği bir dünyada, bu farkındalık, yaşamın ne kadar değerli olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.
Bugün, yaşam kalitesini artırmanın en etkili yollarından biri, zamanımızı nasıl yönettiğimizdir. Hızla akan bir dünyada, kendi zamanımızı kontrol edebilmek, gerçek özgürlüğün anahtarıdır. Çünkü, zamanımızı bizim için değerli kılacak şekilde harcayabilmek, hayattaki en önemli lükstür. Bunu başardığınızda, bir anlamda özgürlüğe kavuşmuş oluyorsunuz.
Zamanımızı en değerli kılacak şeylerden biri, başkalarının beklentilerini değil, kendi iç sesimizi dinlemektir. Toplumun dayattığı hız ve beklentiler içinde kaybolmak yerine, biz ne yapmak istiyoruz, hangi aktivitelerle zaman geçirmekten mutlu oluruz? Bu soruları sormak, zaman yönetiminde en önemli adım olabilir. Eğer yalnızca işe, aileye, sosyal medyaya odaklanırsak, kendimizi bir köşeye sıkıştırmış oluruz. Ancak zamanımızı yaratıcı şekilde, kendimize ait hobilerle, sevdiklerimizle kaliteli vakit geçirerek değerlendirebiliriz.
Özellikle son yıllarda, teknolojinin getirdiği kolaylıklarla hayatımızda hızla artan şeffaflık, bir yandan faydalı olsa da, bir yandan da bizlere sürekli takip edilme ve beklentilere cevap verme baskısı yaratıyor. Her an, her birimizin her hareketi kaydediliyor ve bu, zamanın hızlı geçmesine sebep oluyor. Oysa bu hızın içinde, durup bir nefes almak, yavaşlamak, düşünmek, hayattan gerçekten ne istediğimizi anlamak, bu hızlı yaşamın bir parçası olmalı. Zamanın değeri, ancak ona farklı bir perspektiften baktığınızda anlaşılır. Ne kadar çok para kazanırsak kazanalım, sahip olduğumuz zamanı kontrol edemedikten sonra, diğer her şey anlamsız hale gelir. Çünkü bir insanın parası ne kadar çok olursa olsun, günün sonunda kaybettiği zamanı geri getiremez. O yüzden zamanın doğru bir şekilde yönetilmesi, yaşamın kalitesini doğrudan etkiler.
Zamanı yönetebilmek, aslında kendimizi yönetmek demektir. Kendi isteklerimize göre bir yaşam sürmek, her şeye rağmen kendimizi bulabilmek, başarıyı kendi ölçütlerimizle değerlendirebilmek, bu modern dünyanın en büyük lüksüdür. Hızla değişen teknolojiye ve iş hayatının yoruculuğuna rağmen, zamanımızı kendi yararımıza kullanabilmek, bizi sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da zenginleştirir.
Zamanı verimli kullanmanın en temel kuralı, sadece iş yapmak, bir şeyleri başarmak değildir. Tam tersine, durup düşünmek, kendimize vakit ayırmak, bazen hiçbir şey yapmamaktır. Çünkü bazen hiçbir şey yapmak, her şeyden daha değerlidir. Kendimize ait anları yaratmak, sevdiklerimizle kaliteli vakit geçirmek, kendi iç yolculuğumuzu keşfetmek… İşte gerçek zenginlik, her şeyin hızla tükenip gittiği bu dünyada zamanımızı kendimize ayırabilmektir.
Bugün, yaşamın hızla aktığı bir dönemde, gerçek lüksün ne olduğunu sorgulamak, insanın hayatındaki en önemli sorulardan biri haline gelmiştir. Zaman, hayatın en değerli kaynağıdır ve zamanın nasıl harcandığı, insanın yaşam kalitesini belirler. Kendi zamanımızı nasıl kullanacağımızı belirlemek, sadece daha mutlu bir yaşam sürmekle kalmaz, aynı zamanda daha huzurlu bir ruh haline kavuşmamıza da yardımcı olur. Gerçek lüks, zamanımızı kendimize ayırmak ve onu verimli şekilde değerlendirebilmektir.
Hayat kısa ve zaman hızla geçiyor. O yüzden zamanı nasıl harcadığınızı sorgulamanız, belki de bugünün en önemli kararlarından biri olacaktır. Çünkü, zaman bir kere geçtiğinde geri gelmez.