“Ermeni Ermeni alçak Ermeni
Musa da İsa da affetmez seni”
Karadeniz’de merhametsiz, acımasız, gaddar ve zalim insanlara kısaca Ermeni denir. Bu durum, Ermeni vahşetinin bu milletin ruhunda bıraktığı derin yaraların yüzyıl geçtiği halde silinmediğinin canlı şahididir. Yukarıdaki iki mısra anonim olup, Ermeni vahşetinin kendi inançlarında da, hiçbir dinde de kabul edilemeyeceğini veciz bir şekilde anlatır. Her yıl 24 Nisan tarihinde bütün yamyamlar, ağız birliği ederek, Ermenilere soykırım yapıldığı yalan ve iftirasını kameralar karşısında dillendirirler. Meclislerinde yalan kararlar alırlar. Bu hareketler, Ermenileri kirli emellerine alet eden sırtlanların günah çıkarmaları yanında, devletimize ve milletimize besledikleri kin ve nefretin de tezahürüdür. Bu tür hareketler, alçakça psikolojik, etnik ve dini saldırılardan başka bir şey değildir. Bu, Batı’nın ve bütün imansızların asırlardan beri uyguladığı bir taktiktir. Nitekim Lenin: ‘’Ne kadar büyük yalan söylerseniz, o kadar başarılı olursunuz.” demiştir. Beyaz duvara çamur atınca, yapışmasa da izi kalır misali.
Ermeniler, tarih boyunca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dağınık halde yaşamışlar ve hiçbir zaman bulundukları yerlerde çoğunluk olmamış, az sayıdaki nüfuslarıyla da devlet kuramamışlardır. Bugün bile Ermenistan’ın nüfusu 3 milyon civarında bulunmaktadır. Bütün gayri müslimler gibi Ermeniler de, tarih boyunca en rahat dönemlerini Selçuklu ve Osmanlı hakimiyetinde yaşamışlar, zenginleşmişler, devlete bağlılıklarından dolayı da sadık millet olarak anılmışlardır. Hatta Yunan isyanından sonra Rumların gözden düşmesiyle de el üstünde tutulmaya, devlet dairelerinde görev almaya başlamışlar maliye bakanlığına kadar yükselmişlerdir. 1877-78 Osmanlı Rus harbinden sonra, büyük devletlerin kışkırtmalarıyla devlet hayaline kapılan bu millet-i sadıka Adana’da, Van’da, Bitlis’te isyanlara ve katliamlara başlamışlardır. Ermenilerle dost olan ve beraber hareket eden İttihatçı yöneticiler ve dönemin bazı mollaları, Abdülhamid Han’dan kurtuldukları takdirde Ermenilerle dost ve birlik olup yeni bir gelecek inşa etmeyi hayal ederken, Ermeniler bağımsızlık naraları atmaya başlamışlardı. Dönemin meşhur simalarından Said-i Nursi’ye göre, ‘’Bu milletin saadeti ve selameti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya bağlı idi.(bkz. risaleinurenstitusu.org Münazarat s. 67)
Anadolu’da, Balkanlar’da, Kafkaslarda, çok büyük katliamlar yapılmıştır; ancak iddia edilenin aksine bu katliamlara hep Türk ve Müslüman halklar maruz kalmıştır. O dönemde bu katliamlardan kaçıp kurtulabilen ve Türkiye’ye sığınan Müslüman nüfusu, Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU’na göre, altı milyon civarındadır ki ülkenin yarı nüfusuna tekabül eder. Ölen milyonlar ise, batılılar tarafından zaten insan sayılmadıkları için, bunları konuşmanın bir anlamı yoktur.
Ermeni Tehciri, Sarıkamış’ta 90 bin evladımızı şehit verdikten sonra, Çanakkale’de yedi düvele karşı ölüm kalım savaşı verdiğimiz günlerde olmuştur. 3 Kasım 1914’te başlayan Çanakkale Savaşları 9 Ocak 1916’da bitmiştir. 250 bin şehit verdiğimiz Çanakkale Kara savaşları ise 25 Nisan 1915 sabahı başlayacaktır. Anlayacağınız yediden yetmişe, kadın erkek cephelerde son vatan parçasını yabanlara kaptırmamak için mücadele verirken, yüzyıllarca el üstünde tuttuğumuz Ermeniler, cephe gerisindeki savunmasız analarımıza, bacılarımıza, bebelerimize musallat olarak toplu katliamlara giriştiler. Dünya tarihinin gördüğü en büyük savaş yaşanıyordu. Devletin on cephede savaş verdiği günlerdi. Bir yandan ordudaki Ermeniler silahlarıyla birlikte ordudan firar edip düşman saflarına katılıyor, Rus askerlerine casusluk ve gözcülük yapıyor; diğer yandan savunmasız kadın, çocuk, hasta, yaşlı demeden sivil halka katliam yapılıyordu. Devlet 24 Nisan 1915’te bir genelgeyle, yurdun dört bir yanını saran Ermeni isyanlarını önlemek için bir dizi tedbirler almış, isyanları organize eden Hınçak ve Taşnak komitelerinin kapatılmasını ve teröristlerin tutuklanmasını emretmiştir. İşte 24 Nisan, Ermeni terör yuvalarının dağıtıldığı ve elebaşlarının yakalanıp örgütlerinin çökertildiği tarihtir. Bu önlemler de yeterli olmayınca, 27 Mayıs 1915’te tehcir kanunu çıkarılacaktır.
Tehcir kanunu 27 Mayıs’ta çıkarılmışken, Ermenilerin 24 Nisan’ı sözde soykırım tarihi ilan etmelerinin nedeni ise, kendilerini bağımsızlığa götüreceklerine inandıkları Hınçak ve Taşnak elebaşlarının 24 Nisan’da tutuklanıp bu örgütlerin çökertilmesidir. Yoksa bu tarihte ne tehcir, ne de herhangi bir ermeni ölümleri söz konusudur. Kaldı ki tehcir edilen Ermenilerin bir çoğu, Rusların Doğu Anadolu’yu işgalinden sonra geri gelmiş ve kaldıkları yerden terör estirmeye ve çok daha büyük katliamlara devam etmişlerdir. Nihayet Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa, kesin olarak kendilerini yenilgiye uğratıp bu beladan milletimizi kurtarmıştır.
Batılı devletlerin meclislerinde alınan sözde soykırım kararları, bin yıldır süren haçlı saldırılarının devamıdır. Biz var oldukça da bu saldırılar bitmeyecektir. Bunlara, Çanakkale ruhuyla, birbirimize kenetlenerek, tek vücut olarak en güzel cevabı vermeliyiz.